Diyaliz Hastalığı Hakkında Bilgiler ve Diyaliz Korkusu
İlk diyalizimi asla unutamam, çok korkmuştum.
Hatta şöyle söyleyeyim hiç o kadar korkmamıştım. Tuhaf bir duyguydu, herhangi bir ağrı yada sızı yoktu ama sanki vücut ritmim değişiyordu.
Bu bir nefes alıp verme yada kalp atımınızdaki farklılık değildi, kanınız başka türlü akıyordu. Birde ilk diyalizlerde kokunun bir tadı olduğunu keşfetmiştim. Diyaliz sırasında kullanılan solüsyonlar, ilaçlardan kaynaklanıyor olmalıydı, sürekli içimden ilaç kokuları geliyordu.
Bu üç dört diyaliz sürdü, sonra alıştım. Zaten tüm mesele alışmak, ondan sonra ne vücut ritminiz değişiyor, ne de kokuların tadını almaya başlıyorsunuz. Ama asla bir makineye bağlanmaya alışamadım.
İğnelerin her koluma girişinde bunun bir sınav olduğunu düşünürdüm. Derdim ki Bunu da atlatacaksın.
İlk iki saat ise kolay geçerdi. Zaten yanımda çok sevdiğim iki arkadaşım vardı, onlarla sohbet eder, yemek yerdik. Ama sonra yavaş yavaş tansiyonum düşmeye başlayınca yatış pozisyonunun değişir ayaklarım havaya kaldırılır başım indirilirdi, o zaman zorlu dakikalar da başlardı.
Hele üç buçuk saatin sonunda ayaklarıma kramplar girerdi. O zaman da hiç utanmaz bağırırdım. Ama sonra bir bakardık dört saat dolmuş, iğneler kolumuzdan çıkarılıyor. Bu süreyi elimden geldiğince verimli değerlendirmeye çalışırdım, okumak gibi.
Ama diyalizde okuduğum hiçbirşey aklımda kalmadı dersem ne dersiniz. Tabii bu diyalizde yaşanan anlardı. Ama hep dediğim gibi Kronik Böbrek Yetmezliği sadece bir hastalık değil bir yaşam biçimidir. Çünkü, böbrek hastaları çok katı bir diyet yapmak zorunda kalıyor, biliyorsunuz ki...
Özellikle hemodiyazil hastalarının katı bir diyet uygulaması gerekir. Mesela tuza, proteine, potasyuma, fosfora dikkat etmekleri gerekir. Zira idrarla vücuttan sadece zararlı değil yararlı maddelerde atılır. İşte böbreklerin süzme yeteneğini kaybetmesi ile bu yararlı maddeler birikmeye başlar ki, aşırı birikmesi durumunda hasta için zararlı sonuçlar doğurabilir.