Helikobakter Pilori Enfeksiyonu ve Onemi

Helikobakter Pilori enfeksiyonu ve önemi



Son çalışmalarda, non-steroidal antiinflamatuar ilaç kullanımıyla ilişkili olmayan duodenal ülser vakalarında %95 üzerinde, gastrik ülser vakalarında ise %80-95 oramnda HP saptanmıştır. Helikobakter Pilori'nin saptanmasmm klinik açıdan önemi, HP pozitif olgularda sadece dispeptik şikayetlere yönelik medikal tedavi uygulandığında Helikobakter Pilori'nin tamamen eradike edilememesi ve gastrik mukozada kalan canlı mikroorganizmalarm ülser rekürrensine neden olabilmesidir. Helikobakter Pilorfye karşı standart bir eradikasyon tedavisi olmamakla birlikte sadece H2-reseptör blokaj tedavisi alan hastalarda %55-90 oramnda ülser rekürrensi izlenirken, HFye karşı üçlü antibiyotik tedavisi uygulandığında rekürrens oramnm %10-15 düzeyinde kaldığı bilinmektedir. Yine, bir proton pompası inhibitörü olan omeprazorün HP üzerine direkt etkileri olsa da tek basma kullanıldığında in vivo koşullarda mikroorganizmayı sadece süprese edebilmektedir. Bu nedenle peptik ülser hastalığı tedavisini yönlendirmek amacıyla hastada HP varlığının bilinmesi önem kazanmaktadır (1,8-10).


Helikobakter Pilori enfeksiyonunun saptanması



Helikobakter Pilori enfeksiyonunun saptanmasında gold-standart yöntem endoskopi ile elde edilen mukozal biopsi örneklerinin histolojik boyalarla boyandıktan sonra incelenmesidir. Alınmış olan antral biyopsi materyalleri formol içinde tesbit edildikten sonra Hematoksilen-Eozin veya Toluidin boyası ile boyanarak incelenir.



Diğer bir gold-standart yöntem Helikobakter Pilori'nin besi yerlerinde üretilerek tanımlanmasıdır. Ancak Helikobakter Pilori'nin besi yerinde üretilmesi bazı güçlükler içermektedir. Bu amaçla biopsi örneklerinden aynı gün içinde Skirrow selektif katkısı ile ağar yüzeye veya Helikobakter Pilori için özel vasatlara ekim yapılmaktadır. Vasat mikroaerofîlik koşullarda 35 derecede enkübe edilir, okumalar 3. ve 7. günlerde koloni sayışma göre semikantitatif olarak yapılır.



Daha hızlı ancak sensitivite ve spesifîtesi daha düşük olan diğer bir yaklaşım ise endoskopik biopsi materyaline uygulanan hızlı üreaz testidir. Bu testte biopsi örneği üre ve pH endikatörü içeren bir ortama konur, eğer örnekte üreaz mevcutsa üre parçalanarak C02 ve amonyum açığa çıkar. Bu reaksiyon sonucunda pH yükselerek ortamın rengi kırmızıya dönüşür. Ancak mikroorganizma sayısı az ise veya biopsi örneğinde mikroorganizma bulunmuyorsa bu test yalancı negatif sonuç verecektir. Bazı vakalarda ise üreaz oluşturan Helikobakter Pilori dışı bakterilere bağlı olarak yalancı pozitif sonuçlar elde edilebilir (2,11).



Midedeki üreaz aktivitesini endoskopik biopsi örneklemesi yapmaksızın non-invaziv olarak göstermek olasıdır. Bu, çeşitli modifikasyonları bulunan C-14 veya C-13 üre soluk testleri ile sağlanabilmektedir. C-14 veya C-13 ile işaretli ürenin hastaya per-oral olarak verilmesini takiben, midede yeterli düzeyde üreaz varlığında oluşan işaretli C02 mide mukozasından absorbe edilerek solukla atılmaktadır. Testin esası, solukla aülan birim milimol başına C-14 ile işaretli C02 yüzdesinin belirlenmesine dayanmaktadır (1-7, 12-26). C-14 yan ömrü 5730 yıldır ve sahip olduğu saf p ışınımı 0,156 MeV'dir. C-14"e ait P-ışınımı hemen her hastanede bulunabilen sıvı sintilasyon sayaçları ile ölçülebilmekte ve test sonuçlan kısa bir süre içinde elde edilebilmektedir. C-14 üre soluk testinde radyasyona maruz kalma düzeyi oldukça düşüktür. C-13 üre soluk testi ise aynı esasa dayanan, ancak kütle spektroskopi yöntemine gereksinim duyan bir testtir. C-13 üre soluk testi radyoaktivite içermediğinden daha çok çocuklarda tercih edilmekle birlikte, C-14 üre soluk testine göre oldukça pahalı, aynı zamanda daha komplike bir yöntemdir (22-26).


Helikobakter Pilori tanısına yönelik diğer bir non-invaziv test, serum veya plazmada mikroorganizmaya karşı oluşan antikorların serolojik yöntemlerle saptanmasıdır. Bu amaçla kantitatif, semikantitatif veya kalitatif nitelikte ELISA veya lateks agglütinasyon testleri yapılabilmektedir. Bu testlerin sensitivite ve spesifîte değerleri testte kullanılan antijenik yapıların pürifikasyon derecesi ile değişiklik göstermekle birlikte oldukça yüksek olarak bildirilmektedir (27-32). Genellikle tercih edilen yöntem Helikobakter Pilorfye karşı oluşan IgG tipi antikorların ELISA yöntemi ile saptanmasıdır. Ancak antikor düzeylerinin mikroorganizma ile karşılaşmayı takiben 2. haftadan itibaren yükselmeye başladığı ve tedavi ile normal seviyelere dönmesinin zaman aldığı bilinmektedir. IgA ve IgM düzeyleri de ölçülebilmekle birlikte IgA düzeyleri her zaman IgG kadar belirgin değişim göstermemekte (29) ve IgM düzeyleri de IgG'ye göre ek bir öngörü değerine sahip bulunmamaktadır.