Depresyon Kandida Sendromu

Depresyonun kökeninde kandida sendromu (bütün vücuda yayılmış mantar enfeksiyonu), avali diş dolguları, besin alerjileri ve sigara içme gibi şeylerin olabileceği doğru mu?

Yine burada da, bunların depresyonun temel nedeni olabileceğiyle ilgili ikna edici hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Sigara içmenin depresyona neden ol­duğuyla ilgili iddia tutarsızdır. Bilimsel kanıtlar genel ortalamada, sigara içen­lerde içmeyenlere göre daha fazla depresyon görüldüğüne işaret etmektedir. Fakat bu depresyonun bazı kişilerde daha fazla sigara içmeye neden ol­masıyla ilişkili olabilir. Araştırmalarda nikotinin hafif düzeyde bir antidepresan etkisinin olduğu gösterilmiştir. Araştırma sonuçları çok açıktır: Depresyonlu sigara bağımlıları depresyonu olmayanlara göre sigarayı daha zor bırakırlar. 1996'da yapılan bir çalışma sigara içen bazı kişilerde sigarayı bıraktıktan sonra majör depresyon geliştiğini ortaya koymuştur.

Pek çok tıp doktoru kandida sendromunun depresyona neden ola­bileceğine inanmamaktadır. Pek çok farklı dolgu malzemesine sahip diş he­kimlerinin büyük çoğunluğu, hatta yeni mezunlar bile, cıvalı dolgu mal­zemelerinin çok sorun yarattığına inanmamaktadırlar. Fakat aynı hipoglisemide olduğu gibi kandidanın ve cıvalı dolguların sorunlara neden ol­duğu konusunda ısrar eden bazı tıp doktorları, diş hekimleri ve alternatif tıp uygulayıcıları bulunmaktadır. Alternatif tıp uygulayıcıları kandida sendromu belirtileri gösteren depresyonlu kadınlara, diyet değişiklikleri ve kandidaya karşı ilaç kullanarak, yardımcı olduklarını iddia etmektedirler. Bazı diş he­kimleri, pek çok sorunu olan bazı kişileri cıvalı dolgularını çıkararak tedavi ettiklerini ileri sürmektedir. Cıvalı dolgularla ilgili diğer kritikler bunların uzun süre kullanıldığına ve güvenli olduklarının varsayıldığına ancak bunun hiçbir zaman kanıtlanmadığına dikkat çekmektedir.

Bilimsel olabilmek istiyorsak, bazı depresyonlara hipoglisemi ya da diğer sorunlardan birisinin neden olabileceği veya katkıda bulunabileceği iddiasını kolayca yok saymamalıyız. Kanıt yetersizliği bir ilişki bulunmadığını ka­nıtlamaz.

Ancak, elimizdeki kanıtların yetersiz olması nedeniyle, ilk olarak yu­karıdaki sorunlardan herhangi birinin tedavisini istediğinizi düşünen bir te­rapist ya da hekimden iyi bir hizmet alamayabilirsiniz. Birincisi, hekiminiz ta­rafından tanısı konmuş hipoglisemi dışında, depresyon ve diğer sorunlar arasında bir ilişki kurmak tamamen spekülatif olacaktır, ikincisi, kendinize za­manınızı ve paranızı spekülatif tanılarla uğraşarak harcamayı isteyip is­temediğinizi sormalısınız. Üçüncüsü, depresif hastalık yaygındır. Bir kişi dep­resyon belirtilerden söz ediyorsa "altta yatan neden" ya da "gerçek neden" sıklıkla depresif hastalıktır!

Bu, tanı konabilen bir tıbbi hastalık nadiren depresyona neden olur ya da katkıda bulunur demek değildir. Tam aksine. Bir çalışmada, hastaların ruh sağlığı polikliniklerine başvurma nedeni olan sorunların % 10'unun tıbbi hastalıklara bağlı olduğu bulunmuştur. Kanada'da polikliniklere başvuran geniş bir hasta grubunda yürütülen bir başka çalışmada, kabaca hastaların % 34'ünde belirtilerinin ortaya çıkmasına katkıda bulunan bir tıbbi hastalık ol­duğu bulunmuştur. Yüzde 18'inde psikiyatrik sorunlardan tamamen sorumlu bir hastalık mevcuttu. Bu nedenden dolayı, depresyon tedavisine başlamadan önce, tıbbi öykünüzün alınması, fiziksel muayenenizin ve kan tetkiklerinizin yapılması gerekir.

Depresyon belirtilerinin altında yatabileceği konusunda fikir birliğine ula­şılmış dört neden vardır: Alkol veya madde kötüye kullanımı, hekimler ta­rafından verilen ilaçlar (özellikle kardiyovasküler hastalıkların tedavisinde kul­lanılan ilaçlar) ve tiroid hastalıkları. Uyku bozuklukları da başka bir suçlu olabilir ve hekiminiz ya da terapistiniz tarafından gözden geçirilmelidir. Dep­resif belirtilerin en sık nedeni olabilecek bu problemlerin hepsi gözden ge­çirildikten ve fizik muayene ve kan incelemeleri yapıldıktan sonra, dep­resyona neden olabilecek diğer yüzlerce uzak olasılığı birinci sırada gözden geçirmek pek anlamlı değildir.

Mantıklı ve işinin ehli bir hekim ya da terapist ancak daha önce dep­resyon öykünüz yoksa, ailenizde duygudurum bozukluğu öyküsü yoksa, ola­ğandışı fiziksel belirti ve bulgularınız varsa ya da konfüzyonunuz ve bilişsel yetilerinizde bir bozulma varsa diğer tanılardan şüphelenir. Ayrıca 50 yaşın üzerindeyseniz ya da başka ilaçlar kullanıyorsanız o zaman yine diğer etmenleri gözönünde tutacaklardır.

Depresif hastalığa bağlı olmayan depresyon belirtilerinin çoğu standart te­davilere yanıt vermez. Depresyonunuz elde bulunan depresyona yönelik de­ğişik tedavilere yanıt vermediyse o zaman hekiminiz ya da terapistiniz ek psi­kiyatrik ve tıbbi değerlendirmelerden geçmenizi size önerecektir. Bu araştırmalardan başka bir tanı olasılığı ortaya çıkmazsa o zaman daha nadir görülen nedenleri araştırmak isteyebilir.

Kendimde depresyon ya da başka bir duygudurum bozukluğu olduğundan şüphelenirsem bir değerlendirme için kimi görmeliyim?

Her ruh sağlığı uzmanına geniş bir değerlendirme yapacağı ve doğru tanı ko­yacağı konusunda güvenmek olası değildir. Aynı şekilde her terapistin uygun bir tedavi bileşimini önerebileceğine de güvenmek zordur. Aynı problemle aynı binada çalışan iki ayrı terapiste başvursanız ikisinin birbirinden tamamen farklı tedavi yaklaşımları sunduğunu görebilirsiniz.

Tıp dışı eğitim almış psikoterapistler (sosyal hizmet uzmanları, psi­kologlar, danışmanlar, evlilik danışmanları) arasında tam bir değerlendirmeyi yürütebilecek ve uygun bir tedavi önerebilecek hiçbir grup yoktur. İyi tedavi uygulayabilme şansları daha çok bireysel ilgi alanları, eğitimleri ve kuramsal yönelimlerine bağlıdır.

Bir psikiyatriste başvurursanız uygun bir tedavi alma olasılığınız daha faz­ladır. Ancak depresyonun değerlendirmesi ve tedavisi psikiyatristler arasında bir uzmanlık haline gelmektedir. Meslekteki ve hatta tüm ruh sağlığı mes­leklerindeki bilgi birikimi hızla artmaktadır. Tıp dışı psikoterapistler ve mizaç bozuklukları üzerinde uzmanlaşmamış bazı psikiyatristler tanı ve tedavisi ko­nusundaki son gelişmeleri izleyememiş olabilir.

Hafif ya da orta şiddette depresyonu olan bazı potansiyel hastalar psikiyatristlere başvurmamaktadır çünkü yaygın olan yanlış bir inanç vardır, bu da psikiyatristlere "gerçekten aklınızı kaçırdıysanız" ya da çok derindeki duy­gusal konularla uğraşacaksanız başvurmanız gerektiğidir. Bu doğru değildir. Terapistiniz bir psikiyatriste danışmanızı öneriyorsa bu ancak tanıyı net­leştirmek ve uygun tedaviye karar vermek içindir. Terapistiniz ilaç tedavisiyle düzelecek bir duygudurum bozukluğunuz olduğuna inanıyor olabilir. Ya da duygusal belirtilerinize katkıda bulunan bir tıbbi hastalığınız olduğunu ak­lından geçiriyor olabilir. Görüşeceğiniz psikiyatrist muhtemelen sizdeki derin duygusal konuları araştırmaya kalkışmayacaktır. Bu terapistinize bı­rakılacaktır.

Ruh sağlığı alanında çalışan ve tıp dışı eğitim almış bazı kişiler doktora ya­parak "doktor" unvanını kullanmaya hak kazanmış olabilirler. Ancak bunlar tıp eğitimi almamışlardır. Eğitimleri ve yönelimlerine bağlı olarak, sizin tıbbi bir hastalığınız olduğu ya da ilaca yanıt verecek bir duygudurum bo­zukluğunuz bulunduğu akıllarına gelebilir de, gelmeyebilir de...

Öyleyse ne yapmalıyım?

Sağlık güvenceniz ya da yeterli maddi kaynağınız varsa, aile doktorunuzdan özel çalışan birini görme konusunda öneri almalısınız. Genellikle, en fazla eği­timi ve deneyimi olanlar özel çalışan klinisyenlerdir.

Kişilere, bir akrabalarının ya da arkadaşlarının daha önce gittiği ya da halen gitmekte olduğu bir terapiste gitmelerini önermem. Başlangıçta böyle bir öneri size en iyisiymiş gibi gelebilir, fakat bu kötü bir fikirdir. Bir te­sisatçıya gereksinim duyduğunuzda bir arkadaştan isim almanız oldukça mantıklıdır. Arkadaşınız bu tesisatçıyla sizin su borularınızla ilgili biraz de­dikodu yapsa bile siz onunla olan ilişkiniz konusunda ikinci kez dü­şünmezsiniz. Tesisatçı arkadaşınıza banyo küvetinizdeki kıl yumaklarından söz etse bununla çok fazla ilgilenmezsiniz. Fakat terapistiniz sizin tanıdığınız birisini görüyorsa sır tutma ve gizlilikle ilgili potansiyel sorunlar rahatsız edici düzeyde olabilir.

Öneride bulunan kişiye sorununuzun doğasından söz edin. Size önerilen kişinin duygudurum bozuklukları konusunda uzman olan ve farklı tedavi yön­temleri konusunda bilgili olabilecek birisi olduğundan emin olun. Terapistler depresyonu tedavi ettiklerini söyleyebilirler fakat duygudurum bozukluklarının tedavisi konusunda uzman olmayabilirler. Terapistin depresyonun de­ğerlendirilmesi ve tedavisiyle ilgili yaklaşımı hakkında bilgi almalısınız. Te­rapist ayrıntılı bir değerlendirme yapmamışsa, ilaç kullanımına kesinlikle karşı çıkıyorsa ya da sadece bir tedavi kuramına sıkı sıkıya bağlı kalıyorsa o zaman danışacak başka birini aramalısınız.

Metropolitan bölgelerde psikiyatristler 45 dakikalık süre için kabaca 100-175 dolar ücret alırlar. Klinik psikologlar 75-125 dolar alırlar. Klinik sosyal hizmet uzmanları ise 50-100 dolar alırlar. Bu miktarlar, örneğin New York gibi büyük metropolitan bölgelerde bir miktar yüksek, kırsal alanlarda ise daha düşük olabilir. Bazı terapistler ise sizin ödeyebilme gücünüze göre de­ğişebilecek bir düzenleme yaparlar. Ücretlerdeki farklılıklar bir grup uzmanın diğerinden daha fazlasını hakettiği ya da daha iyi hizmet verdiği anlamına gel­mez. Araştırmalar açık olarak göstermiştir ki akademik kimlikler aldığınız psikoterapinin kalitesi ya da etkisi üzerinde bir farklılık yaratmamaktadır. Ancak bir psikiyatriste gitmek, alacağınız tanıda ve önerilen tedavinin niteliğinde farklılığa neden olabilir.

Sağlık sigortanız ya da terapiye verecek yeterli paranız yoksa o zaman yerel bir ruh sağlığı merkezine başvurabilirsiniz. Bunlar yardım kuruluşları ya da belediye ve devlet tarafından işletilirler. Buralardaki ücretler değişkendir ve sıklıkla özel terapistlerin ücretlerinden daha düşüktür. Bu kurumlar kişiler üc­reti ödeyemediği zaman onları geri çevirmezler. Ruh sağlığı kurumlarının avantajı gereksiniminiz olan yardımın tümünü (psikoterapi, aile danışmanlığı, eğitim seminerleri, destek grupları, savunma hizmetleri ve tıbbi tedavi) aynı çatı altında bulabilmenizdir.

Ancak dezavantajlar da vardır: Bir terapist ya da psikiyatrist ile görüşene kadar çok beklemeniz gerekebilir. Terapistler genç, yaşam deneyimleri az, mesleki deneyimleri az ve daha az eğitimli olabilirler.

Bir ruh sağlığı kurumunda terapiste gitmenin en büyük dezavantajı, bunların birkaç yıl sonra bu kurumlardan ayrılmasıdır. Böyle bir şey sizin başınıza gelirse terapistinize çevredeki başka bir kurumda ya da özel olarak çalışıp ça­lışmayacağını sorun. Terapistiniz de özel ortamda sizinle çalışmayı istiyor ola­bilir ve ücrette de sizin için indirim yapabilir.

Ruh sağlığı uzmanları bir tanıya nasıl ulaşırlar? Klinik depresyon için uygulanan bir kan testi var mıdır?

Depresyon tanısını doğrulayacak, kan testi ya da beyin incelemesi gibi bazı nesnel fiziki araçlar olsa herkes kendisini daha rahat hissederdi. Depresyona ait, "biyolojik işaret" olarak adlandırılan, çok sayıda madde bulunmuş ve araş­tırılmıştır. Birkaçı antidepresan tedavisine başlarken yol gösterici olarak kul­lanılmaya başlanmıştır. Ancak, depresyonun alt tiplerini güvenilir şekilde be­lirlemek ve belli tedavilere alınacak yanıtı önceden kestirmek için bu işaretlerin kullanılması henüz emekleme dönemindedir. Yöntem çok yay­gınlaşmamıştır.

Örneğin deksametazon supresyon testi (DST) depresyon tanısı koymak için zaman zaman kullanılan bir araçtır. Kortizol adındaki bir hormon depresyonlu hastalarda sıklıkla yükselir. Hastaya, normalde kortizol üretimini baskılayan deksametazondan bir doz verilir. Bir kaç saat sonra, kortizol dü­zeyinin düşük olması gereken bir zamanda, kortizol kan düzeyi ölçülür. Hâlâ yüksek ise (kortizol baskılanmamışsa), hastada depresyon olduğu ve antidepresanlara iyi yanıt vereceği kabul edilir. DST bazı depresyon olgularında kesin tanı koyabilir, özellikle başka sağlık sorunu olmayan genç bireylerde. Sorun, testin depresyonu olan bazı bireylere doğru tanı koyamaması ya da tam tersi depresyonu olmayan, bazı kişilere depresyon tanısı koymasıdır.

Florida Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Mark Gold, bunun DST gibi testlerle ilgili olmadığına, kullanılan çağ dışı tanı yöntemlerindeki sorunları yansıttığına inanmaktadır. Depresyonla İlgili İyi Haberler adlı kitabında "depresyon" ibaresinin tüm hastaların yaşadığı tek bir hastalık süreci olarak ele alındığına dikkat çekmektedir. Fakat beyindeki farklı biyokimyasal dü­zensizlikler, birbirine benzer, hatta tıpatıp aynı belirti grubuna neden ola­bilirler ve biz bunu depresyon olarak adlandırırız. Bu gözönünde bu­lundurulduğunda sadece bir biyokimyasal bozukluğu gösteren bir test çok güvenilir olmayacaktır.


Dr. Gold şu anda kullanılan tanı sisteminden tamamen vazgeçip en te­melden yeni bir tane kurmamız gerektiğine inanmaktadır. Bu, depresyondaki değişik biyokimyasal anormalliklerin tanımlanması ve sonra hangi özgül tedavinin hangi anormalliklerde kullanılacağına karar verilmesi anlamına gelir.

Dr. Gold, depresyonu olan bir kişiye uygun tanının konması ve tedavinin planlanması için, hekimlerin depresyonu taklit edebilecek bir tıbbi hastalığı yoğun bir şekilde araştırmaları gerektiği konusunda ısrar etmektedir. Hiçbir şey bulunmazsa o zaman depresyonun alt tipini bulma ve tedaviye rehberlik etmesi açısından laboratuvar testlerinin kullanılması gerektiğini sa­vunmaktadır. İlk kez başvuran hastalar için bu yaklaşımın gereksinimi ve kli­nik yararlılığı bir miktar tartışmalıdır. Her durumda, bu uygulama çok yaygın değildir.

İlk defa başvuran depresyonlu bir hasta için tam bir geleneksel muayene oldukça yeterlidir. Bu, hastaların büyük çoğunluğunda, en kısa zamanda doğru tanıyı koyacak ve depresyonu yeterli şekilde tedavi edecektir.

Tam kelimesini vurgulamak istiyorum, çünkü pek çok ruh sağlığı uzmanı tam bir muayene yapmaktan çok uzaktır. Sıklıkla tıbbi bir hastalığın be­lirtilerini, madde kötüye kullanımını ve depresyonu taklit eden diğer sorunları yakalamakta başarılı olamamaktadırlar. Hatta, özellikle hafif ya da kronik ise, kişinin depresyon olarak adlandırılan bir biyolojik hastalığı olduğundan bile şüphelenmeyebilirler.

Tam, geleneksel bir muayenenin bileşenleri nedir?

Fizik muayene, kan incelemesi ve tıbbi öykü tanı sürecinin temelini oluşturur. Kan incelemesi bir tiroid fonksiyon testi olan TSH'yı da (tiroid stimüle edici hormon) kapsamalıdır. Aslında, en iyisi duygudurum bozukluğu için yardım almak amacıyla başvuran herkese, tiroid fonkiyonu için özel bir test olan TRH (tirotiropin salgılatıcı hormon) uyarı testinin uygulanmasıdır. TRH uyan testi ti­roid bozukluklannın en sinsi türlerine bile duyarlıdır. Bu test tiroid bo-zukluklannı yakalar ancak TSH testi yakalamaz. Ancak uygulamasında bir kez kan alınması yeterli değildir. Bunun sonucu olarak hekimler tarafından nadiren istenir. Antidepresanlarla iyi oluyor ancak depresyon yineliyorsa ya da bipolar bozukluğun hızlı döngülü bipolar bozukluk (bak. Bölüm 3) diye adlandırılan bir türüne sahipseniz o zaman hekiminizden TRH uyan testi yaptırmasını isteyin.
Bundan sonra psikiyatristiniz ya da terapistiniz bir duygudurum bo­zukluğunun belirti ve bulgularını aramaya başlar. Bulgular ruh sağlığı uz­manının farkettiği sorunlardır, örneğin sizin tarafınızdan depresyonun bir par­çası olarak algılanmayan sinirlilik gibi. Belirtiler ise sizin söz ettiğiniz ya da terapistinizin sizden elde ettiği yakınmalardır, örneğin çökkün duygudurum gibi. Kullandığınız diğer hekimlerce verilmiş ilaçlar, hekim önerisi olmadan kullandıklarınız ve alkol kullanımınız da sorgulanmalıdır.

Hekiminiz ya da terapistiniz daha önce geçirmiş olduğunuz depresif atak­ları, bipolar hastalığı akla getirebilecek duygudurum yükselmelerini ya da diğer duygusal sorunlarınızı sorgulamalıdır. Daha önce almış olduğunuz te­daviyi de soracaktır. Ayrıca ilişkileriniz, okul ve iş geçmişiniz ve kişisel geç­mişinizin diğer yönlerini de soracaktır. Ailedeki herhangi bir psikiyatrik öykü de gözönünde bulundurulacaktır. Bozukluklar kalıtımsal olabilir, diğer aile bi­reylerinde bazı belirti ve bulguların var olması hekiminiz ya da terapistinize değişik tanıları gözönünde bulundurmayı düşündürebilir.

Terapist mutlaka bir ruhsal durum muayenesi yapmalıdır. Bu, fizik mu­ayenenin bir eşdeğeridir. Örneğin size, dikkatinizi toplayabilme ve mantıklı düşünebilme yetilerinizi kontrol etmek amacıyla bazı kısa sözel ya da yazılı testler verebilir. Ruhsal durum muayenesi beyini etkilediği bilinen bir fiziksel hastalık durumunun olup olmadığı konusunda fikir verebilir.

Tanı için böyle bir yaklaşım oldukça güvenilirdir. Hatta, majör depresyon ve bipolar bozukluk tanısı tıbbın başka alanlarında konan birçok tanıdan daha güvenilirdir. Yukarıdakilerin tümünü yapan, aynı belirtileri taklit eden tıbbi hastalıkları akılda bulunduran ve duygudurum bozukluklarının sinsi belirtilerini bilen bir hekim ya da terapist bulursanız iyi bir hizmet alacağınızdan emin olabilirsiniz.

Depresyonunuz olduğunu öğrendiğinizde çok değişik tepkileriniz olabilir. Duygusal yönden çok fazla acı çekiyorsanız, bu çektiğinizin bir adı ve tedavisi olduğunu duymak sizi rahatlatır.

Hafif ya da orta derecede bir depresyonunuz varsa ve bir psikoterapist depresif hastalığınız olduğunu belirtirse bu sizi oldukça sarsabilir. Hatta tanıyı duyduğunuzda kendinizi kapıdan ilk girdiğinizde hissettiğinizden daha kötü hissedebilirsiniz. Bu, büyük olasılıkla depresif hastalığın bir zayıflık olduğuyla ilgili yanlış inancınızdan dolayıdır.
Tanıyla ilgili duygularınız savunucu bir tepkiyi ortaya çıkarabilir: Kendinizi bir terapist ya da hekimin hangi nedenlerden dolayı böyle yanlış bir tanı ko­yabileceğinin nedenlerini ararken bulabilirsiniz. Örneğin, kendinizi, evliliğiniz bir enkaza döndüğü için, kız ya da erkek arkadaşınız sizi terkettiği için ya da işinizden nefret ettiğiniz için depresyonda olmanızın normal olduğunu dü­şünürken bulabilirsiniz. Böyle tepki veriyorsanız, depresif hastalığınız ola­bileceği fikrinden bile çok rahatsız olduğunuzun farkına varın. Sıkıntı ve kay­gılarınıza karşın tanının mümkün olabileceği konusunda açık fikirli olmaya çalışın. Terapistinizle bu sıkıntıların kaynağını anlamaya çalışın.

Bazen, destekleyici bir eşe ve oldukça rahat bir yaşama sahip olan bir kişi bana, depresyonda olmaktan dolayı suçluluk ve utanç duygularıyla gelir. Ufak tefek sıkıntılar olmuş olsa da bunlara çok fazla tepki göstermiştir. Aile ve ar­kadaşlar "kendine gelmesi" konusunda söylenip durmuşlardır. Bu kişinin "depresyona girmek için herhangi bir nedeni olmadığını" ona göstermişlerdir.

Fakat bir kişinin gribe yakalanmak için nasıl eşi veya ailesiyle sorunlarının olması gerekli değilse, depresyona girmek için de gerçek bir yaşam so­rununun olması gerekli değildir. Depresif hastalık sırasında ufak tefek sı­kıntılara aşırı tepki göstermek olağandır ve bu bir kişilik bozukluğuna bağlı değildir.

Zaman zaman, kendilerini çökkün hissetmeyen depresyonlu hastalar gör­düğüm de olur. Bu nasıl mümkün olmaktadır? Kendini çökkün hissetmek ve depresif hastalığa sahip olmak iki ayrı şeydir. Bu hastalar tanıyı duy­duklarında şaşırırlar ve kafaları karışır çünkü depresyonun pek çok belirtisi olan bir hastalık olduğunu bilmezler. Depresif mizaç kişilerin her zaman değil, sıklıkla yakındığı bir belirtidir. Depresif hastalığı olan bir kişi bazen sı­kıntılı, sinirli, doyumsuz, canı sıkılmış, boşlukta ya da "sanki kimse aldırmıyormuş" gibi hissedebilir.