Sistemik Lupus Eritematoz

Sistemik Lupus Eritematoz Hakkinda

Sistemik lupus eritematoz, patojenik otoantikorların ve immün komplekslerin birçok organı hedef aldığı, kronik inflamatuar bir hastalıktır (27). Prevalans 4-250/100.000 arasında değişmektedir (28). Hastaların %90’ı doğurganlık çağındaki kadınlardır

Sistemik lupus eritematozda, T ve B lenfositlerde antijen-spesifik, poliklonal hiperaktivite ve bu aktivitenin yetersiz kontrolü ile karakterize anormal bir immün yanıt söz konusudur. Genetik, hormonal, immün ve çevresel veya henüz bilinmeyen faktörlerin etiyopatogenezde rol aldığı düşünülmektedir.

Monozigot ikizlerde konkordansın %25-50, dizigot ikizlerde %5 düzeylerinde olması, genetik zeminin önemli bir predispozan faktör olduğunu göstermektedir (32). Lupuslu bir hastanın ailesinde, başka bir lupuslu olma riski yaklaşık %10’dur. Bu oran, genel populasyona göre 100 kat artışı göstermektedir

Farklı etnik toplumlarda yapılan populasyon taramaları, Human Leukocyte Antigen (HLA)-DR2 ve -DR3 pozitif kişilerde SLE görülme sıklığının 2-5 kat arttığını göstermiştir

Sistemik lupus eritematoz, doğurganlık çağındaki kadınların hastalığı olarak bilinir. Puberte öncesi veya menapoz sonrası başlangıç nadirdir (34,35). Seks hormonları immün toleransı etkilemektedir (30). Östrojenler, B lenfositlerin antikor yapımını ve T lenfositlerin antijenik uyarıya yanıtlarını artırır, dolaşan immün komplekslerin klirensini azaltır, immün yanıtı lupus için karakteristik olan T-helper 2 (TH2) tipine çevirirler ve apopitozu engellerler. Androjenler ise hem TH1 hem de TH2 tipi immün yanıtları baskılarlar Otoantikor üretimi SLE’lu hastalarda majör immünolojik bozukluklardan birisidir. Bu antikorlar hastanın kendi antijenlerini (nükleus, sitoplazma, hücre membranı, koagülasyon faktörü veya immünglobulin) hedef alırlar. Anti nükleer antikor (ANA) en karakteristik otoantikordur, ve hastaların %95’inde pozitif olarak belirlenir (36). Anti-dsDNA ve anti-Sm antikorları, SLE’a özgü antikorlardır ve tanı kriterleri arasında yer alırlar

Sistemik lupus eritematozda B lenfositlerde hiperaktivasyon, poliklonal immünglobülin üretimi, ve T lenfosit sayısında azalma, altgrup oranlarında değişim olduğu gösterilmiştir. Aktif SLE hastalarının periferik kanında, B lenfosit sayısı artmıştır (38). Anti-lenfosit antikorlara bağlı olarak, dolaşımdaki T lenfosit sayısı azalmıştır

Sistemik lupus eritematozda, B lenfosit çoğalmasını ve farklılaşmasını uyaran IL-10’un arttığı gösterilmiştir (41). IL-10 üretimindeki artış, lupus T lenfositlerindeki bozulmuş TH1 nedeni olabilir

Sistemik lupus eritematoz ile ilişkili olabilecek çevresel faktörler şunlardır; aromatik aminler, hidrazinler, ilaçlar (prokainamid, hidralazin, klorpromazin, isoniazid, fenitoin, penisilamin), sigara, diyet faktörleri (doymuş yağların aşırı alımı, L- canavanin), enfeksiyöz ajanlar (bakteriyel DNA, endotoksinler, retrovirüsler), hormonlar, ultraviyole (UV) ışını

Klinik Özellikler

Sistemik lupus eritematoz ciltte döküntü, artrit, plörezi, proteinüri, Raynaud fenomeni, epileptik nöbet veya nedeni bilinmeyen ateş şeklinde başlayabilir. Hastaların çoğunda, aktif lupus bulgusu olarak ateş gelişebilir. Cilt tutulumu ve artrit en sık görülen bulgular olmasına karşın, başka sistemlerde de tutulumlar görülebilir

Akut kutanöz lupus lezyonları kelebek döküntü, alopesi, fotosensitivite ve mukozal ülserasyonlar şeklindedir. Subakut kutanöz lupus lezyonları genellikle güneş gören yerlerde gelişir. Lezyonlar genellikle kırmızı maküller veya papüller ile başlar, psoriasiform veya anüler polisiklik plaklar şeklinde gelişir. İyileştiklerinde, yerlerinde hiperpigmentasyon kalabilir. Kronik kutanöz lupus lezyonları kalın, adherent plaklar olarak görülür. Bu lezyonlar skar, depigmentasyon ve telenjektaziler bırakarak iyileşirler. Tipik bir lezyonun, etrafı eritemli ve deriden kabarıktır. Merkezi bölgeleri ise atrofiktir ve fildişi rengindedir. Kutanöz vaskülitik lezyonlar parmaklarda periungual eritem, ağrılı eritematöz nodüller, kıymıksı kanamalar, ve deride palpabl purpuradır

Artralji veya artrit ile birlikte sabah tutukluğu SLE’un en sık klinik bulgusudur. Hastalık seyrinde hastaların yaklaşık %75’inde artrit görülür. Artrit genellikle intermitan ve simetriktir, ve en sık el küçük eklemleri, el bilekleri ve dizleri tutar. Ağrı yakınması, artrit bulgularından daha belirgindir
Böbrekler, SLE’da en sık etkilenen organlardır. Böbrek yetmezliği veya nefrotik sendrom gelişene kadar klinik belirti bulunmayabilir. 1997’de yeniden değerlendirilen SLE tanı kriterlerinde, 24 saatlik idrarda 0.5 gr’ın üstünde proteinüri veya eritrositik, granüler, tübüler veya mikst silendirler olması ‘renal hastalık’ olarak kabul edilmiştir. Enfeksiyon yokluğunda, hematüri (>5 eritrosit/hpf) veya piüri (>5 beyaz küre/hpf) veya ikisinin birlikteliği ve serum kreatininde yükselme klinik böbrek hastalığının bulgusudur

Nöropsikiyatrik lupusun patogenezinde, vaskülopati ve daha nadir olarak vaskülit, tromboza bağlı vasküler oklüzyon ve antikor aracılı hücresel hasarın rol aldığı düşünülmektedir. Multifokal serebral mikroinfarktlarla ilişkili mikrovasküler hasar en belirgin histolojik bulgudur

Kardiyovasküler Sistem Tutulumu

Son yıllarda SLE’da kardiyovasküler tutulum ön plana çıkarılmıştır. Gelişmiş tanı yöntemlerinin kullanıldığı prospektif çalışmalarda miyokardiyal disfonksiyon, perikardiyal tutulum ve kapak tutulum sıklığı ortaya konulmuştur (49,50). Perikardit, SLE’da en sık görülen kardiyak tutulum şeklidir (51). Ekokardiyografi (EKO), perikardiyal efüzyonun belirlenmesinde yararlıdır. Lupus ile ilişkili kapak bozuklukları, kapakçıklarda kalınlaşma ve Libman Sacks endokarditi (non-bakteriyel verüköz endokardit) şeklinde olabilir

Sistemik lupus eritematoz morbidite ve mortalitesinde koroner arter hastalığının (KAH) önemli rolü vardır, ve bu popülasyondaki ölümlerin 1/3’ünden KAH sorumlu tutulmaktadır