Venöz Basinc Olculmesi

Venöz Basınç Ölçülmesi
Venöz basıncın ölçülmesi: Ayak veya ayak bileğindeki yüzeyel bir vene sokulan iğnenin su manometresine bağlanması ile venöz basınç ölçülebilir. Bu basınç diğer bacak veya kol venöz basıncı ile karşılaştırılır. Bu test ile erken devrede henüz kollateraller gelişmeden önce belirgin tıkanıklık bulguları varken yararlı olur. İleri devrelerde    kollateraller     gelişince     pek    fazla   anlam ifade etmez.
Termografi: Tromboz gelişen bacakta ısı artışının belirlenmesine yönelik bir    tanı    yöntemidir.
D-Dimer : Plazma D- Dimerleri endojen fibrinolitik sistemin fibrini yıkması ile oluşur. Fibrinojen ve fibrinden türeyen fibrin degradasyon ürünlerinin tersine D-Dimerler spesifik çapraz bağlı fibrin türevleridir.
Koagülasyon aktivitesini günümüzde en iyi gösteren laboratuvar belirtecidir (34). Plazma fibrinojeninin %2-3’ü plazmada fibrine yıkıldığından sağlıklı bireylerde küçük miktarlarda plazmada tespit edilebilir. Yarı ömrü yaklaşık 8 saattir. Plazmadan temizlenmesi retiküloendotelyal sistem ve üriner sistem yoluyla olur. D- Dimer seviyeleri fibrinin oluştuğu ve plazmin tarafından yıkıldığı her durumda artar. Plazma D-Dimer seviyeleri protrombotik durumun göstergeci olmanın yanında aynı zamanda tromboembolik riskin göstergesi olabilir (35). Venöz tromboembolide D-Dimer seviyelerinin kontrollere göre yaklaşık 8 kat arttığı gösterilmiştir. Trombozun yaygınlığı ile plazma D-dimer tepe seviyeleri uyumlu olduğu saptanmıştır (36). Fraser ve ark. direkt trombüs MRI görüntülemesi ile; D-dimer seviyelerinin pıhtının volümü ve yüzey alanı ile korelasyon gösterdiğini ispatlamışlardır. Yine, Hayashi ve ark. da sol atrial trombüs varlığında artmış D-Dimer  seviyelerinin trombüs hacmi ile korelasyon gösterdiğini bulmuşlardır. Herhangi bir trombotik olaydan sonra D-dimer seviyelerinin 15-20 gün içinde normal düzeyine döndüğü bildirilmektedir. Oral antikoagülan tedavi alan hastalarda intravasküler    fibrin     sentezi    ve    trombüs    oluşumu   azalır.
Sonuç olarak plazma D-Dimer seviyeleri azalır. Antikoagülan tedavinin  D-Dimer  seviyelerini    azaltması,  anti - trombotik  tedavinin trombozu azaltmadaki etkinliğini yansıtır. D-Dimer seviyeleri sağlıklı bireylerde de çok nadiren artmış bulunabilir (42). Akut koroner sendromlar, periferik damar hastalıkları, derin ven trombozu, pulmoner emboli, akut inme, gebelik, orak hücreli anemide hemolitik krizler, malignite, cerrahi, konjestif kalp yetersizliği, kronik böbrek yetersizliği gibi fibrinin oluşumu ve yıkılmasını arttıran her durumda D-dimer seviyeleri yükselir. Yaş artışıyla D-dimer seviyeleri de doğrusal olarak artar. Yaşlılarda azalmış renal klirens , artmış plazma fibrinojeni ve sessiz hastalıkların varlığı bu duruma katkıda bulunur (35,43). Sağlıklı bireylerde yapılan bir çalışmada ortalama D-dimer seviyelerinin 71-90 yaş arası bireylerde en yüksek olduğu gösterilmiştir (44). D-Dimer seviyelerinin pekçok patolojik ve hatta fizyolojik durumda yüksek tespit edilmesi bu tetkikin tromboembolik hadiselerin saptanmasındaki pozitif prediktif değerini azaltmıştır. Fakat, son 10 yılda D-dimer ölçülmesi ile yapılan çalışmalar; ölçümlerin şüpheli tromboembolik olayların özellikle dışlanmasında pratik, güvenli ve maliyet-yararı olan bir  tetkik  olduğunu  göstermiştir.
Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com