Fiksatif Nedir Fiksatifler ve Ozellikleri

Fiksatif Nedir, Günümüzde Kullanılan Fiksatifler ve Özellikleri

Evrensel Fiksatif: Formalin
Uzunca bir süredir dünya genelinde, patoloji laboratuvarlarında standart fiksatif olarak kullanılagelmiş bu kıymetli solüsyonun patolojideki yerini anlayabilmek için, dokudaki etkisini ve bu etkiyi nasıl gerçekleştirdiğini bilmek önemlidir. Dolayısıyla öncelikle, doku formalin ile karşılaştığında kimyasal ve moleküler düzeyde nelerin olup bittiğine göz atmak gerekir.
Formalin, formaldehitin sudaki %40’lık çözeltisidir. Patoloji laboratuvarlarında, standart fiksatif olarak, 1 hacim formalinin (formalinin, formaldehitin %40’lık çözeltisi olduğunu tekrarlamak istiyorum!) 9 hacim su ile karıştırılmasıyla elde edilen “%10’luk formalin” kullanılmaktadır. Dolayısıyla %10’luk formalin, formaldehitin sudaki %4’lük çözeltisidir (40/100x10/100=4/100).
Aldehitler olarak bilinen organik molekül sınıfının en basit üyesi olan formaldehit (CH2O), solüsyon içerisinde polimerize olma eğilimindedir. Yani, monomerik subünitler (CH2O) bir araya gelerek, molekül ağırlığı daha yüksek agregatlar oluştururlar. %10’luk formalin içerisinde ise, formaldehit genellikle monomerik formda bulunur. Ancak fiksasyon ile polimerizasyon belirginleşmeye başlar ve polimerizasyon ile de molekül ağırlığı artan formaldehit moleküllerinin penetrasyon hızı yavaşlar (moleküler ağırlık ve penetrasyon hızı genellikle ters orantılıdır). Bu nedenle de, üreticiler, polimerizasyonun önüne geçmeye yardımcı olması amacıyla, formalin solüsyonuna metanol eklerler. Metanol her ne kadar bir alkol olsa da (bir aldehit değil) görece formaldehite yakındır. İki molekül arasındaki tek fark şudur: metanolde C ve O atomları tek bağ ile bağlı iken (C-OH); aldehitte C ve O atomları çift bağ ile bağlıdır (H-C=O). Bu da ayrıca metanolün vücuda neden toksik olduğunu gösterir. Sindirilmiş ya da absorbe edilmiş metanol, vücutta formaldehite ve formaldehitin oksidasyon ürünü olan formik asite oksidize edilir (oksidasyon zinciri metanol-formaldehit-formik asit şeklinde gider).
Formaldehit, non-koagülan bir fiksatiftir. Dokuya kimyasal olarak bağlanırken, kendinden sonra gelen belirtecin penetrasyonunu engelleyecek jel-benzeri bir matriks oluşumuna neden olmaz. Formaldehitin başlıca bağlandığı doku kısımları, aminoasitlerde (aa) bulunan reaktif hidrojen atomlarıdır. Bütün aa’ler, molekülün bir ucunda bir amino grubu (-NH2) ve diğer uçta ise bir karboksil grubu (-CO2H) içerir. Böylelikle bir protein oluşturmak üzere biraraya gelip bağlandıklarında, proteinin bir ucu bir amino grubu (N-terminali), diğer ucu ise bir karboksil grubu (C-terminali) olacaktır. Formaldehit molekülü çoğunlukla, proteinlerin N-terminali ile etkileşir ve protein molekülleri arasında metilen köprüleri (H-C-H) oluşturur. N-terminali ile olan bu reaksiyonun, formalin solüsyonlarının pH’sına ve aa’lerin biyokimyasal özelliklerine bağlı olduğu düşünülmektedir. Formaldehit ayrıca aa sisteini içindeki sülfidril gruplarına da bağlanarak, proteinleri daha ileri stabilize eden çapraz bağlar oluşturur. Bu köprüler ve çapraz bağlar, dokuyu stabilize edip korumakla birlikte, çeşitli İHK prosedürlerinde epitop açığa çıkarma (retrieval) basamağına ihtiyaç duyuran oluşumlardır.
Formalin fiksatif olarak kullanılırken, solüsyonun pH’ı dikkat edilmesi gereken özelliklerdendir. Yukarıda da belirtildiği gibi, formalin solüsyonu olağan pH aralığında iken, formaldehit molekülleri normal olarak proteinlerin N-terminal ucu ile bağlanacaktır. Bu pH, genelde nötrale yakındır. Bir formaldehit solüsyonunun pH’ı çok asidik olduğunda, bu solüsyona maruz kalan kanlı dokularda, asidik ortamın hemoglobin üzerinde yaptığı etki sonucu, koyu kahverengi/siyah renkli, insolubl, yapay bir pigment oluşur. Bu pigment hematin (asit hematin, formalin pigmenti, formene) olarak isimlendirilir. Bu nedenlerle, formalin solüsyonlarının pH’ı genelde 6’nın üzerinde tutulur.
Formalin, atmosferik oksijene maruz kaldığında formik aside oksidize olmaya meyilli olduğundan, solüsyonların çoğu hematin pigment oluşumunu inhibe etmek için tamponlanır. Yaygın olarak kullanılan tampon fosfattır (5). Etkili bir tamponlayıcı olmakla birlikte, fosfatı formalin içinde kullanırken, fosfat çökeltisi oluşumunu önlemek amacı ile, dehidrasyon işlemi maksimum %70 konsantrasyonda başlanmalıdır. Bu çökeltiler, dokuda yapay kalıntılara neden olabilir ve daha fazlası, alkol tüpünde blokaja neden olabilir. Bu oluşumu önlemek için, ilk alkolü %70 ya da daha düşük tutmaya ek olarak, fosfat dışında bir başka tampon ile tamponlanmış formalin solüsyonu da kullanılabilir. Bu fiksatifler fosfat-tamponlularla aynı sonuçları verir ve fosfat çökelti oluşumu problemi de olmaz.