Tuberkuloz ve Psikososyal Sorunlar

Tüberküloz ve Psikososyal Sorunlar

Birey bio-psiko-sosyal-manevi bütünlüğü içinde yaşar. Hemşirelik bakımının en temel kavramlarından biri bütüncül (holistik) yaklaşımdır. Bu yaklaşım bio-psiko- sosyal-manevi boyutun birbiri ile etkileşim içinde olduğunu ve bir boyuta ilişkin eksik bakım verildiğinde bireyin sağlık durumunun bozulacağını bilmeyi gerektirmektedir. Örneğin ağrı yaşayan bireyde yalnızlık, depresyon, ümitsizlik gibi çeşitli bio-psiko- sosyal-manevi sorunlar ortaya çıkmakta ve bu sorunlar nedeniyle bireyin algıladığı ağrı daha da artmaktadır.
Hasta olma bireyde pek çok nedenle fiziksel ve psikolojik değişikliklere neden olabilmektedir. Hastalık döneminde birey birçok bilinmeyen ile karşılaşabilir. Birey yalnızlık, korku, kendi yaşantısını kontrol edememe, acı duyma, ateş, bulantı, kusma gibi semptomları yaşama endişesi duyar ve beden bilincinin bozulması, duygusal yoksunluk gibi sorunlar yaşayabilir.
Ciddi bir sağlık sorunu ortaya çıktığında, birey önce şok yaşar. Bu dönemde birey gerçeklerden uzak, mantık dışı düşünce ve hareketler içindedir ve durumu inkar eder. Hastalar hastalıklarına karşı; kızgınlık, öfke, pazarlık, kuşku, sorgulama, önemsenmeme, yalnızlık, regresyon ve bağımlılık, utanç ve suçluluk duyguları, korku ve depresyon yaşar.
Bireyin hastalığa karşı tutumu yaş, kişilik yapısı, duygusal durumu, inançları, aile yapısı ve aile içindeki rolü, toplumdaki rolü, önceki sağlık durumu, sağlık ve hastalık anlayışı, geldiği kültürel çevre, geçmiş hastalık deneyimleri, tıp ve teknoloji konusundaki bilgileri, yaşadığı toplum, ev ve iş çevresi gibi faktörlerden etkilenir.
Hastalık biyopsikososyal bütünlüğü tehdit eden ve gelecekte yalnız kalma korkusu yaşatan gerçek bir yaşantıdır. Hastalığın algılanışı bireyin; değer yargıları, gereksinimleri ve korkusuna göre değişir. Kişi hastalık ile yeni bir rol kazanır buna “hasta rolü” denir.
Hastalık bireyin otonomisini, yeterliliğini, bağımsızlığını, üstlendiği rolü yerine getirmesini ve özbenlik saygısını tehdit eden bir durumdur. Hastalık durumunda da bireyin bağımsızlığının yani bireyselliğinin etkilenmesiyle sosyal grup bütünlüğü bozulur. Bu bireyler sosyal yalnızlık nedeniyle acı çekebilir, yalnız kalabilir ve bazen intihara varan depresyonlar görülebilir.
Buchda, yalnızlığı “önemli derecede bir hastalığı olan bireylerde hem akut hastalık hem de hastaneye yatmaktan kaynaklanan sıklıkla gözden kaçan psikososyal bir problem” olarak tanımlamıştır.
Hastalıkta bireyin, ailenin geleceği önemli olduğundan hem fiziksel hem psikolojik hastalık korkusu her gelişimsel dönemde yalnızlığa neden olur. Hastalık organ veya vücutta işlev kaybına ve ağrıya neden olur. Ağrı hastaya göre yalnızlığın nedeni olabilir; hastanın aktivitesi kısıtlanır, bedensel işlevleri kendi kontrolünün dışına çıkabilir ve bu durumlar yalnızlığa yol açabilir. Literatürde fiziksel hastalıklar ve uzun süre başkalarından izole olmayı gerektiren hastalıklar ile yalnızlık arasındaki ilişkinin yüksek olduğu belirtilmiştir.
Hemşire bireyde bu tepkilerin oluşabileceğini, bunların nedenlerini ve uygun yaklaşım içinde olması gerektiğini ve ayrıca hastalık nedeniyle yaşanan duygu ve dönemlerde saplantılar olduğunda da Psikolog/Psikiyatrist yardımı alınması gerektiğinin bilincinde olmalıdır.