Astim Bronsiale Tanisi

Astım Bronşiale Tanısı

Astım tanısı konulurken, hışıltı, öksürük, solunum sıkıntısı, nefes darlığı gibi bazı kardinal semptomların varlığına dikkat edilmelidir. Hastalar ataklar arasında genellikle asemptomatiktir ve akciğer fonksiyonları normaldir. Ataklar kendiliğinden (özellikle geceleri ve sabah uykudan kalkınca), egzersiz sonrası ya da tetik çeken faktörler ile temastan kısa süre sonra ortaya çıkmaktadır. Hastada mutlaka nonspesifik (soğuk hava, pasif sigara, duygusal değişimler gibi) ve spesifik (saman nezlesinin varlığı, evde hayvan gibi) tetik çekici faktörler sorgulanmalıdır. Ayrıca semptomların mevsimsel değişimi, atakların sıklığı ve şiddeti de öğrenilmelidir. Fizik muayene bulguları olmayan hastalarda tanı; ayrıntılı anamnez, evde sabah akşam PEF metre ölçümleri ya da provokasyon testleri ile bronş hiperreaktivitesi gösterilerek konulur.
Astım tanısında hikayenin ve fizik incelemenin yeri büyüktür; ancak solunum fonksiyon testleri hekime bronşlarda daralmanın göstergesi olan değişkenliği/variabiliteyi, havayolları aşırı duyarlılığını ve reversibiliteyi somut olarak gösterir ve astım tanısını doğrular veya tanı koydurur. Çocuk ile etkin bir iletişim kurulabilen yaştan itibaren, hastalığın tanısı ve izlemi/kontrolü hakkında önemli bilgiler veren bir testtir. Özellikle havayollarındaki obstrüksiyonu yeterince hissedemeyen “dispne algılaması” düşük hasta larda astım şiddetinin belirlenmesinde çok daha kıymetlidir). Hastanın değerleri cinsiyet, yaş ve boya göre belirlenmiş normal değerler ile karşılaştırılır. Spirometrik inceleme 4 yaş ve üstü çocuklara önerilmesine rağmen, kişinin solunum eforunu gösterebilmesi ve komutlara kooperasyon gerektirmesi nedeniyle çocukların çoğunda 6 yaşından sonra yapabilmektedir.
Spirometrik değerlendirmede ekspiryumun 1.saniyesindeki zorlu ekspiratuvar volüm (FEV1), zorlu ekspiratuvar kapasite (FVC), tepe ekspiratuvar akım (PEF), FVC’nin %25, %50, %75 ve %25 ila %75’i arasındaki zorlu ekspiratuvar akım (FEF25, FEF50, FEF75, FEF25-75) parametreleri ölçülür. Ölçülen değerler aynı yaş ve boydaki sağlıklı kişilerin değerleri ile karşılaştırılır ve yüzde olarak sonuç elde edilir.
Reversibilite FEV1 veya PEF’deki hızlı düzelmeyi ifade eder. Kısa etkili inhaler p2-agonist (salbutamol 200-400 mg) alımının hemen sonrasında veya inhaler kortikosteroid gibi etkili astım ilaçları kullanımı ile günler veya haftalar içinde FEV1 veya PEF’deki artışa bakılarak yapılan bir değerlendirmedir.
Değişkenlik/variabilite bir gün içinde veya günler, haftalar ya da aylar içindeki değişimi araştırmak amacıyla PEF kayıtlarının tutulması ile araştırılır. Havayollarında değişen oranlarda obstrüksiyon varlığına işaret ettiğinden astım tanısında oldukça değerli bir kriteridir.

Astim Bronsiale Nedir

Astım Bronşiale Nedir

Astım bronşiale reversible hava yolu obstrüksiyonu ile karakterize solunum yollarının en sık görülen, kronik inflamatuar hastalığıdır özellikle gelişmiş ülkelerde en yaygın hastalıklardan biri haline gelmiştir.

1995 yılında Global Initiative in Asthma tanımına göre, astım, pek çok hücrenin rol oynadığı bir kronik inflamatuar solunum yolları hastalığıdır. Yatkın bireylerde bu inflamasyon tekrarlayan hışıltı, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi ve öksürük ataklarına neden olur. Bu semptomlar, kendiliğinden veya tedaviyle geriye, en azından kısmen dönebilen yaygın ancak değişken solunum yolu obstrüksiyonu ile birliktedir. Solunum yollarındaki bu inflamasyon değişik uyarılara karşı artmış hava yolu cevaplılığına neden olur.
Dünya’da Astım prevalansı %4-8 olarak bildirilirken, son çalışmalar çocuklarda astım prevalansının %13.9 olarak bildirmektedir (7,8). Astım prevalansı çocukluk çağında erkeklerde kızlardan daha yüksektir ancak adolesan dönemde cinsiyet farkı değişir, adult dönemde ise astım prevalansı kadınlarda erkeklerden daha yüksek olur (9,10). Son yıllarda, prevalans çalışmalarında standardizasyonu sağlamak amacıyla, ISAAC protokolü geliştirilmiştir. Astım ve Alerjik hastalıkların epidemiyolojik özelliklerini standardize yöntemlerle araştıran, Uluslar arası Çocukluk Çağı Astım ve Alerjik Hastalıklar çalışmasında (ISAAC) çocuklarda astım prevelansı %1,6-36,8 arasında bulunmuştur (8) . Bu çalışmada astım ve diğer alerjik hastalık semptomlarının prevalans değerleri açısından merkezler arasında 20-60 kat farklılıklar saptanmıştır.

Ülkemizde yapılan çalışmalar farklı sonuçlar bildirmekle beraber, astım prevalansının çocuklarda %8, yetişkinlerde % 5-7 oranında olduğu saptanmıştır. Astım prevalansı ile ilgili veriler ülkelere, kullanılan yöntemlere, ırka, coğrafi bölgelere ve çevresel etkenlere göre değişmektedir. Pek çok çalışmada astım prevalansının arttığı gösterilmişken birkaç çalışmada da prevalansın değişmediği ya da azaldığı bildirilmiştir Bu, farklı yöntemlerin kullanılmasına, tanı farklılıklarına ve/veya semptomların farkındalılığının artmasına ve doktorların astım tanısı koyma isteklerine bağlı olabilir.

Demir Eksikligi Anemisi ve Viskozite

Demir Eksikliği Anemisi ve Viskozite

Demir eksikliği anemisinin hangi mekanizma ile olursa olsun, eritrositozlu hastalarda viskoziteyi arttırdığı görülmüştür. Demir eksikliğinin viskoz etkilerinin, ortalama eritrosit hemoglobini azaldıkça arttığı görülmüştür.
Kan viskozitesini etkileyen birçok faktör vardır. Eritrosit kitlesi ve morfolojisi bunların başında gelir. Demir eksikliği anemisi eritrosit morfolojisini etkileyen en önemli faktördür. Demir eksikliği ile birlikte eritrosit hemoglobin konsantrasyonu azalır. Hemoglobin miktarı azalan eritrosit bikonkav yapısını kaybeder; bükülebilirliği dolayısı ile akışkanlığı azalır. Demir eksikliği sonucunda, eritrosit hem hacmini hem de şeklini kaybederek mikrosiferositoza dönüşür; bu haliyle akışkanlığı azalmıştır ve agregasyona eğilimlidir. Bikonkav yapıdaki eritrosit, aynı zamanda bükülebilir özelliği ile damar içinde akım yönüne paralel seyir gösterebilir; bu hali ile kanın kayma hızına direnç göstermez. Demir eksikliğinde ise rijid yapıdaki mikrosferosit kanın kayma hızına ve mikro dolaşıma uygun şekil alamaz. Bu durum mikrodolaşımın olumsuz etkilenmesine ve viskozitenin artmasına neden olur.
Demir eksikliği ayrıca eritrosit yaşam süresini kısaltır. Esneklik özelliğini kaybeden eritrosit, kayma gerilimi ile karşılaştığında membran rüptürü gelişerek eritrosit intravasküler alanda parçalanır.
Tüm bu metabolik süreçlerin tamamı ele alındığında, siyanotik doğuştan kalp hastalıklarında sekonder eritrositozun, demir eksikliğine ve artmış viskoziteye, demir eksikliğinin ise eritrosit morfolojisini değiştirerek viskozitenin daha da artmasına neden olduğu görülmektedir. Viskozitenin tedavisi için hastalarda uygulanan flebotomiler ise demir eksikliğine neden olmaktadır. Demir eksikliği anemisi ve viskozite arasında karmaşık ve bir kısır döngüye benzeyen ilişki bulunmaktadır.