Dogum Kontrol Haplari ve Meme Kanseri

Doğum Kontrol Hapları ve Meme Kanseri

Doğum kontrol hapı kullanımının da meme kanserini artırdığı yolunda söylentiler var, doğru mu? Kullanım sü­resi önemli mi, böyle bir risk varsa tabii? Doğum kontrol hapı kullanımı da oldukça tartışmalı bir konu. Meme kanserine neden olup-olmadığı konusun­da çok çeşitli araştırmalar var. Bunların bir kısmı kanser sebebi olduğunu ileri sürerken, bir kısmı da tam tersi ka­nıtlar ortaya koyuyor. Son zamanlardaki ortak görüş, beş yıl süreyle doğum kontrol hapı kullanmanın meme kanse­ri riskini bir miktar da olsa artırdığı yönünde. Ancak kul­lanımı kesildikten beş yıl sonra risk, ilacın hiç kullanılma­dığı dönemdeki oranlara geriliyor.

Aynı durum menopoz sonrası kullanılan hormon des­tek tedavileri için de geçerli. Bugün uzmanlar beş yıl sü­reyle kontrollü olarak hormon desteğinin herhangi bir za­rarı olmadığı konusunda birleşiyorlar. Ancak riskin yük­sek olduğu durumlarda, hem doğum kontrol haplarının hem de menopoz sonrası hormon destek tedavilerinin kul­lanılmaması daha güvenli.

Zaten ailede meme kanseri varlığı gibi konularda ka­dın hastalıkları uzmanları ile cerrahlar birlikte hastayı de­ğerlendirmeli ve karar vermeliler.

Sonuç olarak, bu ilaçların ilgili doktorun kontrolünde güvenle kullanılabileceğini tekrar vurgulamak isterim.

Hareketsizlik, beslenme düzeni, sosyoekonomik düzey bu hastalığın görülme sıklığını etkiler mi? Düzenli egzersiz yapılması ve sağlıklı ve dengeli beslenilmesi meme kanseri riskini azaltır mı?

Hareketsizlik ve sosyoekonomik düzey, meme kanseri için düşük de olsa risk faktörü. Özellikle menopoz sonrası aşırı şişmanlık meme kanseri riskini iki katına kadar artı­rabiliyor. Benzer şekilde yüksek hayat standardı da meme kanseri riskini artırabiliyor.

Beslenme ise yine tartışmalı bir konu. Tıpkı hormon ilaçları gibi her iki yönde de iddialar var. Özellikle yağlı gı­daların tetikleyici rolü üzerinde duruluyor. Aslına bakarsa­nız, yüksek hayat standardının getirdiği yeme alışkanlıkla­rı bu riski artırıyor. Hepsini toparlarsak, meme kanseri ris­kini biraz da olsa azaltmak için dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve kilo alımını kontrol etme tavsiye edilir.

Peki, alkol ve sigara kullanımı yakalanma riskini nasıl etkiliyor?


Alkol alımı konusunda bir fikir birliği mevcut. Günlük olarak 15 gram ve üzerinde alkol alımında risk, yüzde 50 oranına kadar artabiliyor.
Sigara içmek ise tartışmalı bir konu. Hatta bazı araştır­macılar sigara dumanına pasif olarak maruz kalanların, aktif içicilerden daha fazla risk altında olduğunu belirti­yorlar.

Pratikte sizin hastalarınızda en sık gördüğünüz risk faktörleri nelerdir?
Aslında şaşırtıcı gelecek ama hastalarımızda bu klasik sebeplerin çoğu yok. Yani hastalarımızın neredeyse yüzde 60-70'i daha önce memesinde herhangi bir şikâyeti olma­yan, en az iki doğum yapmış, bebeklerini en az bir yıl emzirmiş, doğum kontrol hapı veya menopoz sonrası hor­mon ilacı kullanmamış, 14-15 yaşında âdet görmeye baş­layıp, 40'lı yaşlarında menopoza girmiş kadınlar. Çoğu­nun ailesinde hiç meme kanseri olan akrabası da yok.

Bu da meme kanserinde genetik yatkınlığın önemini gösteren diğer bir işaret aslında.

Hamilelikte meme kanseri görülebilir mi, risk oranı ne­dir? Meme rengi değişikliği hamilelikte de oluyor, bu da kanser belirtisi midir?

Gerek hamilelik sürecinde, gerekse doğumdan sonraki ilk bir yıl içerisinde meme kanseri olabilir. Ortalama her 3 bin-10 bin gebelikte 1 meme kanseri görülüyor. Klasik bil­gilerimize göre erken yaşlarda doğum yapmak ve birden fazla doğum yapmak meme kanseri riskini azaltıyor.
Hamilelikte memenin büyümesi ve özellikle meme başı etrafındaki bölgenin renginin koyulaşması doğal bir süreç; bunların kanserle ilgisi yok. Ancak bu belirtiler kanserde de olabileceği için bazen gebeliğe bağlanıyor ve fark edilmeyebiliyor. O nedenle hamilelik sürecinde doktor kont­rollerinin aksatılmaması gerekiyor.

Risk analizi nedir? Her yerde yapılıyor mu?

Risk analizinde, bahsettiğimiz tüm bu etmenler değer­lendirilerek, kadınların bireysel kanser riski hesaplanıyor. Sadece aile öyküsü veya kadının kendi öz geçmişi değil, gerekirse ileri genetik testler de yapılıyor. Bu uygulamalar için özel bilgisayar programları kullanılıyor, ancak bu iş­lem sanıldığı kadar basit değil.

Meme kanserinin sık görüldüğü İskandinav ülkelerinde çok daha yaygın bir şekilde uygulanırken, ülkemizde bunu uygulayan pek az merkez var. Çoğunlukla eksik ya da yanlış değerlendirmeler yapılmakta. Çünkü bu risk değer­lendirmesi uygun yapılmadığında riskin tam doğrulukla algılanması mümkün değil. Bu da yanlış analiz ve yanlış risk düzeyi hesaplamalarına sebep oluyor. Sonrasında da tanı ve tedavi yönlendirmeleri (erken tarama, ilaç, cerrahi gibi) yanlış yapılıyor. Özellikle genetik testlere dayanan danışmanlık çok daha ileri tecrübe gerektiriyor.

O nedenle gerçekten yüksek riske sahip kadınların da­ha özenli bir seçimle, kendilerini bu merkezlere teslim et­melerini tavsiye ediyoruz. Devlet hastaneleri arasında he­nüz risk analizi yapılabilecek organizasyon tam anlamıyla gerçekleştirilemedi, ama Marmara Üniversitesi gibi mer­kezlerde bu poliklinik başarıyla yürütülmektedir. Umarız bu uygulamalar yurt çapında daha yaygın hale gelir.

Kadında ve erkekte risk faktörü değerlendirmesi aynı mı?
Tüm meme kanserlerinin yüzde 99'u kadınlarda görül­düğünden bu programların ana hedefi kadınlardır.

Kanserin her iki memede de görülebilme sıklığı nedir?

Kanserin her iki memede görülme sıklığı binde 3 ile 12 arasında değişir. Burada yelpazenin geniş olmasının sebebi tanım ile ilgili. Bazı araştırmacılar her iki memede kanser tanımını "aynı anda her iki memede de ortaya çıkan" ola­rak kabul ederken, bazıları da "bir yıl süreyle arka arkaya iki memede çıkan" kanseri kabul ederler.

Kansere benzer belirtiler veren meme hastalıkları neler­dir?
Aslında her belirti kanser şüphesi uyandırabilir. Örnek vereyim: "Fibroadenom" adını verdiğimiz ve doğurganlık Çağında kadınlarda sıklıkla gördüğümüz selim hastalık, ele bir kitle gibi gelecektir. Bazen 10 cm.'yi bulan dev bo­yutlarıyla fibroadenomhr ele kansermiş gibi gelebilir.
Aynı şekilde meme başı akıntıları meme kanserinde de görülebiliyor. Ama aslında bunların yüzde 95'i selim se­beplerle ortaya çıkmakta. Özellikle meme başı ve meme cildini tutan egzama benzeri deri hastalıkları meme kanse­ri sanılabilir.

Bazen de bir iltihap veya apse meme kanseri gibi belirti verebiliyor. Sadece hasta tarafından değil, doktorlar tara­fından da mamografilerdeki veya ultrasondaki bazı gö­rüntüler meme kanseri şüphesi uyandırabilir. Böyle du­rumlarda MR veya biyopsi gibi daha ileri tetkikler istiyo­ruz.
Toparlarsak, her türlü belirti meme kanserini düşündü­rebilir. Bu nedenle, "memesinde herhangi bir değişiklik gören her kadın, kontrol zamanını beklemeksizin bir genel cerraha veya meme cerrahına başvurmalı" diyoruz. Ancak her belirtiyi ciddiye almayı önerirken, bunların çok büyük bir çoğunluğunun da kanserle ilgisi olmayan selim sebep­ler olduğu akıldan çıkarılmamalı.
Özetle "memedeki her belirtiyi dikkate alın ve cerraha başvurun ama bu süreçte de hayatı kendinize zehir etme­yin" demek istiyoruz.