Bas ve Boyun Derisi Habis Tumorleri

Baş ve Boyun Derisinin Habis Tümörleri

Baş ve boyun derisinin habis tümörlerinin bü­yük kısmını bazal ya da skuamöz hücreli kan­serler oluşturur. Ender olarak salgı bezlerinin tümörlerine de rastlanabilir. Bazal hücreli kar-sinomlara (BHK) klinik olarak tanı koymak kolaydır. Başlangıçta gri-beyaz küçük bir endürasyon ve telanjiektazi saptanabilir. Aynı bölgede tekrarlayan hemorajik bir kurutun ol­ması önemli bir bulgudur. BHK'lar ender ola­rak metastaz yapar. Metastaz oranı çok düşük­tür (%0.1) ancak ilk metastazdan sonraki ya­şam süresinin 8 ay olduğu bildirilmektedir. Ku­lak heliksindeki BHK'lar en çok elastotik no­dul ile karışabilirler. Bunun üzerinde rinofimayı taklit eden BHK'lar gelişebilir. BHK beyaz ırkta en sık rastlanan deri kanseri türüdür.

Sitolojik yöntemler kanser tanısında 1867'den beri kullanılmaktadır. Buna karşın deri tümör­lerinde beklenen ilgiyi görmemişlerdir. Bu amaçla kazıma ya da ezme smear tekniği, ince iğne aspirasyon biyopsisi (İAB) yapışkan bant tekniği kullanılmaktadır. Smear yönteminin ta­nı değerinin BHK'lu hastalarda oldukça yük­sek olduğu saptanmıştır. Skuamöz hücreli kar-sinom (SHK) deri ve mukozalarda epidermisin keratinosit yapıcı hücrelerinden gelişen gerçek bir karsinomdur.

Ülkemizde derinin habis tü­mörlerinin yaklaşık 1/3'ünü oluşturur. Uzun süre güneşe maruz kalma en büyük risk etme­nidir. Ozon tabakasındaki her %1'lik azalmaya karşılık SHK'larda %2 artış olduğu bildirilmiştir. SHK en çok yüzde, özellikle erkeklerde alt du­dakta ve kulak heliksinde ortaya çıkar. Endürasyonun sınırları belirgin değildir. Lezyon ül-serleşebilir. Alt dudak ve dilde yerleşen SHK'larda metastaz oranı yüksektir (yaklaşık %60). Periorbital tümörler ise optik sinir yoluy­la kafa içine yayılabilir.

Aktinik keratoz (=senil keratoz, solar keratoz), daha çok yaşlılarda ve hassas derisi olan kişi­lerde, derinin güneşe maruz kalan alanlarında en sık görülen premalign lezyondur. Bu hasta­larda güneş ışınlarının oluşturduğu DNA hasar­larının onarımında bir bozukluk olabileceği ya da uzun süre ultraviyole ışınlarına maruz kal­manın epidermal glukoz fosfat dehidrogenaz etkinliğini artırarak değişiklik yapabileceği ile­ri sürülmüştür. Aktinik keratoz (AK) lezyonları daha çok yüzde, özellikle yanaklar ve göz dış açılarıyla, şakaklar arasında ortaya çıkar. AK lezyonları alt dudak mukozasında yerleştiğin­de aktinik keilit adını alır ve genellikle bütün alt dudağı kaplar. AK lezyonları tedavi edilme­diğinde %12-13 oranında kanserleşebilir (SHK'ya dönüşüm riski bildirilmiştir). En habis deri tümörü olan malign melanomun kaynağı epidermal melanositler ya da nevüs hücreli nevusların birleşim bölümüdür. Çoğu kez normal görünümlü bir deri alanında önce pigmentas-yon ortaya çıkar. Başlangıç lezyonları küçük nodüller ya da düz plaklardır. Bunlar erode olup kanayabilirler. Lenfatik yayılma ile ana tü­mör çevresinde satellit lezyonlar bazen de be­yaz renkli bir "hale" gelişir. Melanositik bir nevus üzerinden gelişiyorsa nevusun rengi koyulaşır.

Derinin habis tümörlerinde tedavi seçimi tü­mörün boyutuna, yerleşim yerine, tipine ve hastanın yaşına göre değişir. Kozmetik olarak en iyi görüntüyü ve tam iyileşmeyi sağlayacak tedavi şekli seçilmelidir. Genel olarak deri tü­mörlerinin tedavisinde cerrahi, Mohs cerrahisi, kriyoterapi, radyoterapi, elektrodesikasyon ve küretaj ile sitostatik maddeler kullanılmaktadır.

Cerrahi rezeksiyon tümörün tamamen çıkarıl­ması açısından en etkili ve en çok kullanılan yöntemdir. Boyutu 2 cm'den küçük bütün lez-yonlarda, lezyon sınırının 4 mm dışından ek-sizyon vakaların %95'inde yeterli olur. Ancak bazı vakalarda histolojik açıdan tam eksizyon yetersiz kalabilir. Mohs cerrahisi özellikle nüks riski yüksek ve nükseden tümörlerde, klinik sı­nırları ve yüzey değişiklikleri kötü olan tümör­lerde, tam eksize edilemeyen geniş tümörler­de, bağışıklığı baskılanmış, metastaz riski yük­sek hastalardaki tümörlerde önerilmektedir.

Radyoterapi cerrahi yöntemleri kaldıramaya­cak, çok sayıda tıbbi sorunu olan ya da çok yaşlı hastalarda tercih edilir. Tedavide başarı­sızlık ve nüks sıktır. Elli yaşın altındaki hasta­larda karsinogenezis nedeniyle tercih edilme­melidir.

Kriyoterapi, uygulama kolaylığı, anestezi ge­rektirmemesi, kozmetik sonucun iyi olması, yaşlılara, çocuklara ve cerrahi girişim uygula­namayan hastalara kolayca yapılabilmesi gibi üstünlüklere sahiptir. Kriyoterapi, nükseden BHK'larda, kriyoglobulinemili, kriyofibrinoje-nemili, soğuk aglutinin sendromlu, Raynaud fenomenli hastalarda uygulanmamalıdır.
Fotodinamik tedavi son yıllarda geliştirilen bir yöntemdir. Porfirinin ışığa karşı duyarlılığın­dan yararlanılarak geliştirilen yöntemde, yerel porfirin türevleri uygulandıktan sonra, emilim spektrumuna uygun dalga boyunda ışık verilir. Özellikle yüzeyel BHK vakalarında iyi sonuç­lar alındığı bildirilmiştir.

Sitotoksik maddelerden özellikle 5FU ile kü­çük ve yüzeyel BHK'larda iyi sonuçlar alınabi­lir. Interferon alfa2b'nin lezyon içine uygulan­ması da etkili bir tedavi seçeneğidir.

Yerel eksizyon uygulanan hastalar histoloji ta­nısına bakılmaksızın, yerel nüks ya da bölge­sel metastaz açısından yakından izlenmelidir. Perinöral yayılım olan bütün vakalarda geniş­letilmiş tedavi seçenekleri gözönüne alınmalı­dır. Yerel eksizyona ek olarak yerel ya da böl­gesel radyoterapi yapılmalıdır.

Lenfadenopati saptanan hastalarda histolojiye bakılmaksızın boyun diseksiyonu yapılmalıdır. Malign melanom vakalarında çok çeşitli tedavi seçenekleri bulunmasına karşılık en etkin ve geçerli tedavi yöntemi cerrahi tedavidir. Çeşitli çalışmalar kalınlığı 1 mm'nin altında olan me-lanomlarda, 1 cm'lik rezeksiyon sınırının yeter­li olduğunu göstermektedir. Sonuçta, tümör kalınlığına göre rezeksiyonun genişliğine karar verilmesi doğru bir görüştür. Kemoterapi, kemoimmunoterapi, radyoterapinin yanında, hormonal tedavi, azelaik asit, melanin prekür-sörleri (tirozinaz), retinoidler de tedavi seçe­nekleri arasındadır.