Glokom (Goz Tansiyonu) Nedir

Glokom Hastalığı (Göz tansiyonu) Ne­dir?

Glokom, "karasu" demek. Bu eski bir kelime, ta Mı­sır'dan gelen bir kelime. Göz tansiyonu aslında herkeste var. Çünkü gözün belli bir gerginlikte durabilmesi, büzüş­memesi için gözün içinde belli bir basınç var. Örneğin bir balonu şişirdiğimizde, onu aynı büyüklükte tutabilmek için devamlı olarak içine biraz daha hava vermemiz gere­kir. Bu örnekte olduğu gibi gözün de belli bir gerginlikte durabilmesi için bir basıncı var. Ancak eğer basınç artarsa, o zaman göz tansiyonu hastalığı oluyor. Biz bazen hastalık kelimesini atlayıp, "Göz tansiyonu var sizde" diyoruz; oy­sa herkesin göz tansiyonu var, ama bazısının normal, bazı­sının yüksek. Halbuki bu, "Sizde göz tansiyonu hastalığı var" demek.

Ne zaman başlıyor peki? Neden bazısında normal, ba­zısında yüksek?

Gözün içinde bir sıvı var. Bu sıvı devamlı olarak yapılıp gözün dışına atılıyor. Yani bir devridaim var. Eğer bu sıvı­nın yapılışında fazlalık olursa veya gözün dışına atılmasın­da bir sıkıntı yaşanırsa, gözün içinde hapsoluyor, birikiyor. O zaman da belli bir balon büyüklüğünde olması gerekir­ken, o basınç devamlı olarak gözü etkilemeye başlıyor, bü­yütmeye çalışıyor. Gözün etrafındaki bütün dokular, sert dokular, beyaz doku, ama gözün arkasında yumuşak olan bir tek yer var; o da göz siniri. Gözün gören hücrelerinin gözü terk ettiği yerde beyaz, önden baktığımız zaman gör­düğümüz sert doku yok. Dolayısıyla gözün içinde basınç yükselince, göz sinirinde baskı oluyor ve yavaş yavaş onu tam bir kabak şeklinde oymaya başlıyor, ortasını oyuyor. Bu hücreler devamlı basınç altında kalınca yaşamlarını kay­bediyorlar. O zaman göz tansiyonu hastalığı oluyor ve bu­rada yaşamını kaybeden hiçbir hücre yeniden canlandırıla-mıyor. Ancak tam ölmemişse yeniden canlandırılabiliyor.

Göz tansiyonu hastalığı, ailevi bir hastalık. Genellikle bir ailede göz tansiyonu hastalığı varsa, fertlerde değişik tipte hastalık olma olasılığı var. Bunun dışında da her za­man sebebini bulamadığımız göz tansiyonu hastalıkları olabiliyor, ama genellikle ailevidir. Eğer bir kişinin ailesin­de göz tansiyonu hastalığı bulunmuş ise; örneğin sizin gi­bi, o zaman 35 yaşından sonra yılda bir defa göz tansiyo­nunun ölçülmesi gerekir, çünkü zamanla çıkabilir.

Göz tansiyonu hastalığı da mı yaşlılığa bağlı? Yaşlanmadan da görülebiliyor. Gençlerde de özel tipleri var, ama genellikle yaşa bağlı oluyor. Çocuklarda ve genç­lerde olduğu zaman, onların o beyaz dokusu henüz ince olduğu için göz büyüyor, kocaman büyük gözler oluyor, hatta aileler, "Çocuğumun gözü çok güzel" diye düşünebi­liyorlar. Halbuki bu bir hastalık olabiliyor. Bu çocuklar genellikle huzursuz ve mutsuz oluyorlar, çünkü gözde bir sorun var. Sık sık ağlıyorlar, gözleri sık sık sulanıyor ve kı­zarıyor. Ama genellikle yaş ilerleyince ortaya çıkıyor. Bi­zim yapmamız gereken şey: Bu tansiyon yüksekliği, ger­çekten gözü etkiliyor mu, etkilemiyor mu? Çünkü bazen göz tansiyonu yüksek oluyor, ama glokom olmuyor, has­talık olmuyor.

Glokom (Göz Tansiyonu) Tedavisi

Anne-babamı her sene kontrole götürüyorum, biri 74, biri 68 yaşında. Babamın göz tansiyonu değerleri bazen 23-24 (Göz Tansiyonu Değerleri) çıkıyor, bu ayarlanıyor. Tıpkı kişiye tansiyon ilacı verip de kan basıncını ayarladığınız gibi. İlaçlarını kulla­nınca bir sonraki kontrolde bakıyoruz ki 13'e düşmüş. Anneminki de aynı şekilde. Tansiyon her iki gözde de farklı çıkabiliyor, değil mi?

Doğru, çok güzel bir soru. Farklı farklı olabilir. Zaten glokomu şöyle düşünmek lazım: Hani, "Hastalık yok, hasta var" denilir ya, burada da, "Hasta yok, göz yar" di­ye düşünülmeli. Her gözün gidişi farklı olabilir. Tansiyon eğer 20'nin üzerinde ise bizim için şüpheli, 22'nin üzerin­deyse bizim için çok rahatsızlık verici. Eğer bu civarlar­dayken görme alanında, göz sinirlerinde problem çıkar­mamışsa, biz buna "oküler hipertansiyon", yani "göz tan­siyonu yüksekliği" diyoruz, ama "hastalığı" demiyoruz, fakat takip ediyoruz, çünkü bu kişilerin bir kısmı da so­nunda göz tansiyonu hastası olabiliyorlar. Ama eğer göz tansiyonu yüksekliği başka sorunlara, hücrelerde ölüme yol açmışsa o zaman, "hastalık" diyoruz. Bunun için de elimizde damla şeklinde birçok ilaç var. Bu damlalar de­vamlı kullanılması gereken ilaçlar, başlandığı zaman, yani teşhis konduktan sonra bir şişe bitince, "Tansiyonum dü­zeldi" deyip bırakılmaması gereken, ömür boyu kullanıl­ması gereken tedaviler.

Ömür boyu mu?

Evet, bu damlaların ömür boyu kullanılması gerekiyor. Yani kendi kendine veya bir süre tedaviyle kalıcı olarak düzelmiyor.

O zaman bu damlaları bırakmamak gerekiyor. Anne-babam ilaçlarını iyileşince bırakıyorlar...
Zaten kronik hastalıklarda hep böyle oluyor, hepimiz aynı şeyi yaşıyoruz, ancak göz tansiyonu damlalarının bir kısmı gözyaşı azlığı yapabilirken, yaş ilerlemesi de yapabilir. Bu yüzden gözyaşı damlası gerekli. Ama glo­komu olup da göz tansiyonu damlası verdiğimiz herkese, antibiyotiğin yanında otomatik olarak vitamin verir gibi değil.

Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

Eğer damlalar yetmezse, ö zaman ameliyatı düşünebili­yoruz. Yaptığımız ameliyatı bir düdüklü tencerenin düdü­ğü gibi küçük bir delik açmak ve tekrar o deliğin üstünü gevşekçe kapamak, yani gözün içindeki bu sıvının gözün içinde hapsolmasını engellemek, gözün dışındaki katların arasında süzülmesini sağlamak olarak açıklayabiliriz. Bu işlemin çeşitli uygulama yöntemleri var. Bazen de gloko­mun, yani göz tansiyonu hastalığının özelliği, bu çeşit bir ameliyatı değil, bir lazer yapılmasını gerektirebiliyor. Bu durumda onu uyguluyoruz. Bu ameliyatların çeşitli yön­temleri var. Daha çok kişiye göre şu veya bu tipin uygu­lanması şeklinde olabilir. Göz tansiyonu için ameliyat ya­pılıp tansiyon normale düştüğünde bile, takip şart. Çünkü zamanla tekrar ilerleyebiliyor göz tansiyonu, zamanla ar­tabiliyor. Bazen yaptığımız bu delik kapanabiliyor, bazen yeterli olmayabiliyor. Çünkü bir delik açıyoruz, vücut bu nu iyileştirmeye çalışıyor, iyilik olsun diye iyileştirmeye ça­lışırken, kapatmaya çalışıyor.

Tıpkı kataraktta olduğu gibi...

Evet! Onun için mutlaka gene takip ediyoruz. Yani ya­şam boyu takip etmemiz gerekiyor.

Neden babamda yükseliyor da aynı yaş grubundaki başka bir insanda yükselmeyebiliyor?
Genetik yapı.

Glokoma neden olan faktörler

Peki, neden, o sıvıyla alakalı. Neden böyle bir şey oluşuyor kişide, neden yükseliyor?
Çocuklarda olan glokomun genetik özelliği bulundu, ama ileri yaşlarda ortaya çıkan glokom birden çok faktöre bağlı olduğu için genetik olarak, "Şu kromozomun, şu bölgesindeki, şu gen yapıyordur" diye, henüz kesin bir so­nuca ulaşılmadı, ama muhtemelen birden çok gen bunu yapıyor. Bunun yanı sıra göz tansiyonunu yükselten diğer faktörler ise şunlar: Kazalar, çarpmalar, şeker hastalığına bağlı ağır göz hastalığı, geçirilmiş göz iltihapları. Ama bunların hepsine "ikincil göz tansiyonu hastalığı" diyoruz, birincil değil.

Peki, nasıl anlayacak kişi?

Anlayamaz, zaten mesele burada, onun için muayene olmak şart.

Hiçbir belirti vermiyor mu? Glokom Belirtileri

Hayır! Hiçbir belirti vermemesi bu hastalığın birinci en kötü tarafı. İkinci kötü tarafı, kalıcı ve ilerleyen, körlüğe varan görme kaybı yapması. Bu yüzden, kitabımızın başın­da özellikle şunu vurguladık: 6 yaşından önce her çocuk mutlaka bir defa muayene olmalı. İkinci vurgulamamız ge­reken şey de, 40 yaşından sonra herkesin şikayeti olsun ol­masın, göz muayenesi olması gerektiği. Yakın gözlüğü as­lında bunu sağlayabilecek etken, yani yakını göremeyince doktora gitmek, o sırada da göz tansiyonunun ölçülmesi en güzeli. Bu nedenle biz herkese, "Yakını göremiyorsanız doktora gidin" diyoruz. İnsan yakını göremezse, sadece hayatı zorlaşır, kalıcı bir hastalık olmaz. Ama bizim hede­fimiz, kişi yakını görme problemiyle geldiği sırada göz tan­siyonunu ölçmek. Hiçbir şikayet vermeyebiliyor, çok nadi­ren bir basınç hissi, kızarıklık yapabiliyor, çok ileri dönem­lerde ağrı yapabiliyor. Ama hedef, tabii o olmadan bul­mak. Dolayısıyla tarama yapmak lazım. Taramanın da ya­pılabilmesinin koşulu, yakını göremez hale gelince muaye­ne olmak veyahut da ailede göz tansiyonu hastalığı varsa, 35 yaşından sonra düzenli olarak yıllık kontrole gitmek.

"Glokom krizi" diye bir şey var mı?

Var! Hani saat camından, saat camının arkası ve saatin kadranından bahsettik. Saat camı ile saat kadranı arasında belli bir boşluk var. Eğer kişinin göz yapısı, bu boşluğun normalden daha dar olmasına sebep olmuşsa o zaman sıvı, gözün içinde yapılıp atılması gereken sıvı, gözün içine hap-soluyor ve bir tıkanma oluyor. Tıkanma sırasında göz tan­siyonu, 40-50 gibi yüksek rakamlara ulaşabiliyor. İşte o sı­rada kriz oluyor.

Bu, kalp krizi ya da beyin krizi gibi bir şey mi?

Pek öyle değil, daha çok idrar yapamama problemi gibi. Çünkü bir tıkanma var, sıvı dışarı anlamıyor. O zaman çok ağrı oluyor. Göz çok kızarıyor, tepki veriyor. Ama tansiyo­nun saatler içerisinde düşürülmesi gerekiyor, çünkü tansi­yon yüksek kaldığı her dakika, birkaç hücre hayatiyetini kaybediyor. İşte bu durumda biz lazer yapıyoruz, göz dışın­dan uyguladığımız lazerle saat kadranına bir delik açıyo­ruz. Sıvının sadece önden değil, arkadan da dolaşıp çıkma­sını sağlıyoruz. Damardan, ağızdan ilaç veriyoruz ve acele bir şekilde, çok acil bir şekilde tansiyonun düşmesini sağla­maya çalışıyoruz. Tansiyonu düşürdükten sonra da öyle kalmasını sağlamak için daha başka tedavilere geçiyoruz.

O sıvı neden oradan çıkmak zorunda? Vücudumuzdaki kan gibi bir şey mi?

Kan gibi temizleyici bir sıvı bu. Gözün içinde birtakım hücreler var ve bu hücreler devamlı olarak birtakım işlevler görüyor. İşlevler görünce artıkları oluyor. Bu artıkları sade­ce kan değil. Gözün içinde şeffaf olması için çok kan da­marı olmadığını söylemiştim. O zaman da bu sıvıyla atılı­yor, bu sıvıyı, devamlı olarak musluğu temizleyen bir sıvı gibi düşünmek lazım.
Gözyaşı değil...
Hayır, değil, gözün içindeki sıvı bu.
Ama çok hayati bir sıvı...
Evet, çünkü devamlı olarak gözün içini o temizliyor. Ya­ni musluğun içini temizleyen sıvı o.