İngilizce Spor Terimleri Sozlugu P

pace: Oyun temposu.
pain: Ağrı.
palpebra: Göz kapağı.
pancake: Rakibi tek kolundan yakalayıp yere atmak.
panting for breath: Soluk soluğa.
parachute: Paraşüt
parachute jump: Paraşütle atlama,
parachutist: Paraşütçü.
parallel bar: Paralel bar.
pass: Pas.
pass into space: Boş alana pas vermek.
pass out: Bayılmak.
pass to each other: Paslaşmak.
passage: Isınma kulvarı.
passer: Pas veren oyuncu.
passion: Heyecan.
passivity: Pasiflik.
patella: Diz kemiği.
patient: Hasta.
penalty: Penaltı.
penalty area: Ceza sahası.
penalty area line: Penaltı alanı çizgisi.
penalty goal: Penaltı golü.
penalty hit: Ceza tutuşu.
penalty kick: Penaltı vuruşu.
penalty killing: Penaltı kaçırmak.
penalty line: 7 metre çizgisi.
penalty shot: Penaltı atışı,
penalty spot: Penaltı noktası,
penalty throw: 7 metre atışı,
pentathlete: Pentatloncu.
pentathlon: Pentatlon.
perception: Duygu, his, algı.
perfect: Mükemmel.
performance: Performans, verim.
perfusion: Sıvının doku içine geçmesi.
period: Süre, devre.
perpendicular: Dikey,
person: Şahıs.
personal: Şahsi.
personal contact: Vücut teması.
personal waming: İhtar.
personality: Kişilik.
persuade: ikna etmek.
pertinent: İlişkili.
photo finish: Foto finiş.
physical: Fizik.
physical culture: Kültür fizik.
physical education: Beden eğitimi.
pick up: Boşta kalan oyuncuya savunma yapmak.
pied ferme: Ayaklar sabit iken yapılan hare­ketler.
pike: Bükük duruş.
piked roll: Yunus takla.
pile on the pace: Tempoyu yükseltmek.
pin: Tuş.
pinfall: Tuş yapabilmek için rakibi yere düşür­mek.
pipe: Kale direği.
pirouette: Yerinde dönüş.
piston action: Piston hareketi.
pivot: Oyuncunun bir ayağını yerden kesme­den yaptığı dönme hareketi.
pivot shot: Dönerek atış.
pivot player: Pivot oyuncusu.
place for substitutions: Oyuncu değiştirme yeri.
place kick: Duran topa yapılan vuruş.
place winner: Dereceye girmiş sporcu.
placement: Topa rakibin karşılayamayacağı şekilde vurmak.
plain header: Düz atlama.
planned: Planlı.
planning: Planlama.
play: Oyun, oynamak, maç yapmak.
play a trick: Oyun oynamak.
play bali: Oyuna başlama.
play fair: Kurallara göre oynamak.
play rough: Sert oyun.
play the bali: Topla oynamak.
player: Oyuncu.
playing doubles: Teniste çiftli oyun.
playing field: Oyun alanı.
playing rule: Oyun kuralı.
playing time: Oyun süresi.
playmaker: Oyun kurucu.
playmaking: Oyun kurmak.
pleura: Akciğer zarı.
pliable: Esnek.
plume: Şeref madalyası.
point: Sayı, puan.
pointer: Puanter.
pole vault: Sırıkla atlama.
pole vaulter: Sırıkla atlayıcı.
polite: Terbiyeli, nazik, kibar.
pommeled horse: Kulplu beygir.
pancho: Yağmurluk.
pool: Yüzme havuzu.
pool length: Havuz uzunluğu.
pool side: Havuz kenarı.
position: Pozisyon, durum.
position of danger: Tehlikeli durum.
positive: Olumlu.
possession of the bali: Topa sahip olmak.
post gradûate education: Lisans üstü eğitim.
post position: Başlama duruşu.
post time: Çıkış zamanı.
postpone: Ertelemek.
posture: Duruş.
power: Güç, güçlü.
power forward: Güçlü hücum oyuncusu.
power house: Güçlü takım.
practice hail: Çalışma salonu.
practice match: Antrenman maçı.
premium: Prim.
prep: Deneme koşusu.
preparation: Hazırlık.
preparation stage: Hazırlık dönemi.
president: Baş hakem.
press: Baskı.
press agent: Basın sözcüsü.
press box: Basın tribünü.
press conference: Basın konuşması.
press deferıse: Baskılı savunma.
press officer: Basın sözcüsü.
princtple: Prensip.
prize: Futbolculara verilen prim.
prizefighter: Profesyonel boksör.
professional: Profesyonel.
professonalism: Profesyonellik.
prone float: Su yüzeyinde yüzünkoyu yatmak.
prorte position: Yatarak atış.
proportion: Orantı.
prostrated: Halsiz, bitkin.
protest: İtiraz etmek.
protuberance: Şişkinlik.
provident: Tedbirli.
psychologist: Psikolog.
pugilist: Boksör.
pull: Çekme.
pull down: Elense çekme.
pulse: Nabız.
punch: Vuruş.
punching povver: Vuruş gücü.
punchingbal: Antrenmanlarda kullanılan kum torbası.
punt: Topa havada iken vurmak.
pupilla: Göz bebeği.
push off: itme.
push pass: Topu iterek pas verme.
push the bali: Topu itme.
push-up: Sınav.
put: Gülle.
putting the shot: Gülle atmak.