Erkek Escinselligi Uzerine Bilgiler

Eşcinsel Erkek ve Erkek Eşcinselliği Üzerine

Sıklıkla bu konudaki terimler yanlış kullanıldığı için, başlangıç olarak bu terimleri açıklamak istiyorum.

Eşcinsellik (Homoseksüalite): Aynı cinsten cinsel eş seçi­mi.
Heteroseksüalite: Karşıt cinsten cinsel eş seçimi.
Biseksüalite: Her iki cinsten de cinsel eş seçimi.
Genel hekimlik uygulamasında eşcinsellik önemli bir sorun değildir. Bu bakımdan günümüz psikiyatri bili­minde, ruhsal rahatsızlıkların sınıflandırılmasında, cinsel ilişkilerinden ve sosyal yaşamından herhangi bir sorunu olmayan bir eşcinsel, hasta olarak bile kabul edilmiyor.

Eşcinsellik tarih boyunca ve günümüzde de yaygın bir olaydır. Zaman zaman dinsel ve toplumsal baskılarla aşağılansa da, yasaklansa da bu olayın sürüp gitmesine en­gel olunamamıştır. Bu durum kimine göre önemli bir ruh­sal hastalıktır, tedavisi gerekli bir sapıklıktır. Kimine göre ise bir çeşnidir ve normal bir olaydır. Hatta bazı toplum­larda eşcinsel evliliklere bile izin verilmektedir. Ben, mu­hafazakâr bir din- ahlâk öğretmeni olmadığıma göre bu olaya tamamen bilimsel açıdan ve önyargılardan uzak bir şekilde yaklaşacağım.

İnsanların eşcinsel ilişkilere neden girdikleri konusunda ilk önce Pomeroy'un görüşlerine yer vermek istiyo­rum. "İnsanlar gerçekte tüm memeliler gibi davranırlar. Cinsel açıdan tüm memelilerin ortak bir özelliği kendi kendileri, penisleri ile oynamaları ve kendi yaygın yöntem kendi penislerini ağızlarına almalarıdır.

Diğer bir ortak özellik, tüm memeliler çiftleşmesinin penisin ileri geri itti­rilerek yapılmasıdır. Ancak hemen hemen her zaman dişi erkeğine arkasını dönmüş durumdadır. Memelilerin bütün türlerinde eşcinsel ilişkiler vardır. Kırsal kökenli olanlar ve hayvanat bahçesinde maymunları izleyenler bunu bilir­ler. Sadece biyolojik açıdan bakılırsa, bizimde birer me­meli havyan olduğumuza göre neden bütün erkek çocukla­rının eşcinsel davranışlar göstermediği merak edilir. Tabii hepsi yapmaz, zaten yapmalarını da söylemiyorum." Pomeroy gibi değerli bir bilim adamının bu konudaki görüş­lerine herhangi bir şey eklemek sanırım gereksizdir.
insanlar genellikle her şeyi normal ve anormal diye sınıflandırmak isterler. Eşcinsellik ile ilgili en önemli so­run da buradan kaynaklanır. Erkeklerin cinsel seçimleri de normal veya anormal diye sınıflandırılmak istenir. Oysa hayatta her zaman tam normaller veya tam anormaller yok­tur. Aşın uçta olanlar da vardır, ama çoğumuz beyaz ya da siyah olmaktan daha çok griyiz. Bu bakımdan, bir ya da bir kaç eşcinsel ilişkisi oldu diye bir erkeğin artık kadınlarla il­gilenmeyeceği veya ilgilenmemesi gerektiği diye bir kural yoktur. Ancak hiç eşcinsel ilişkisi olmamış ve diğer erkek­lere karşı ilgi duymamış erkekler olduğu gibi, sadece eş­cinsel ilişkiye giren ve kadınlardan cinsel olarak uyarılma-yan, onlara hiç dokunmamış erkekler de vardır. ilkine heterokseksüel, diğerine de eşcinsel denir. Ancak işler her zaman bu kadar basit değildir. Hem erkek, hem de kadınlar tarafından uyanlabilen ve her ikisi ile de ilişki kurabilen veya kurabilecek olan çok kişi vardır. Böyle bir durumda kimin eşcinsel, kimin ise heteroseksüel olduğunu söyle­mek zordur. Sanırım bu gibi ve başka bir çok bakımdan in­sanları değerlendirirken esnek davranmak en doğrusudur.

Ergenlik döneminde bir erkek çok çekingen ve utan­gaç olduğu için kızlara yaklaşamaz. Bazıları ise kızlarla aralarında geçen gururlarını örseleyici olaylar nedeniyle kızlara karşı öfke ve düşmanlık duyarlar. Daha bir çok ne­denlerle erkek çocuklan kızlarla beraber olmakta zorlandı­ğı halde kendi yaşıtı erkeklerle kolaylıkla beraberlikler ku­rabilir. Erkek arkadaşlarıyla evde yalnız kalmasına kimse itiraz* etmez, hatta aynı yatakta bile yatabilirler. Ve bu gibi beraberlikler sırasında eşcinsel ilişkiler de olabilir. Bu ol­dukça kolaydır ve zevk de alırlar. Ancak bu davranışların çok ciddi tehlikeleri vardır. Toplum tarafından bu davranış genellikle sapıklık şeklinde ele alındığı için, yakalanırsa ağır bir şekilde cezalandırılma olasılığı vardır. Yine aynı, nedenden dolayı çocukluk veya ergenlik döneminde dene­diği bir eşcinsel ilişki yüzünden suçluluk kompleksine ka­pılarak ilerde ruhsal rahatsızlıklara girebilir. Bu ilişkinin diğer bir tehlikesi de, bu işten çok zevk alıp kendini buna kaptırması ve karşı cinsle ilişki kurmayı tamamen bırak­masıdır.

Eşcinsellik bazı biyolojik (hormonal, genetik) bo­zukluklara bağlı doğuştan mı gelmektedir? Veya anne-babanın (çevrenin) erkek çocuğuna karşı davranışlarına, eğitimsel uygulamalarına bağlı olarak mı meydana gel­mektedir. Bu sorulara mevcut bilimsel veriler kesinlik taşı­yan bir yargıda bulunmamızı engelliyor. Genel kanı, bazı eşcinsellerde biyolojik etkenlerin sorumlu olabileceği yö­nündedir. Ancak eşcinsellerin çoğunluğunda yaşam ile il­gili, hatalı anne-baba-çevre davranışları esas belirleyici et­mendir.

Çevremizde bazen "anne kuzusu" diye isimlendiri­len, annelerinin dizinin dibinden ayrılmayan "hanım, ha­nımcık" erkek çocuklarını biliriz. Annenin oğlunu sürekli kanatlan altına alması ve girişimciliğini, bağımsızlığını engellemesi sonucu, bazılarının zannettiği gibi kesinlikle eşcinsel olacaktır denilemez. Bağımlı ve çekingen bir er­kek olabilir, ancak eşcinsel olma olasılığı da güçlüdür. Ayrıca boşanma veya ölüm nedeniyle babanın olmadığı bir aile ortamında, anne ve ablalar tarafından yetiştirilen er­kek çocuğunun da, kendisine örnek alacağı yetişkin bir er­keğin bulunmaması sonucu, kadınsı davranışlara ilgi duyarak eşcinsel olması da olasıdır.

Bir de gizli eşcinsellik diye adlandırılan bir durum vardır. Kişinin eşcinsel ilgisi vardır, ancak çeşitli neden­lerden dolayı bu yönünü bastırmakta ve kendisini engelle­mektedir. Bilinçdışı olarak eşcinsel eğilimi vardır ve far­kında olmadan başka erkekler tarafından uyarılır. "illa da olacak" denilmemekle birlikte bu gibi kişilerde kadınımsı davranışlar, konuşmalar ve eğilimler; bazen de tam tersine aşın abartılmış erkeksi davranışlar olabilir. Aslında bu giz­li eşcinsellik çok yaygındır. "Başkalarını tembellikle suç­layanın çalışkanlığından, ahlaksızlıkla suçlayanın ahlakın­dan şüphe edeceksin" diye klasik bir deyiş vardır, işte bu deyişi göz önünde bulundurarak, toplumumuzda en yaygın küfürlerin eşcinsellik ile ilgili olduğunu görüyorum. Stad­yumlarda binlerce kişinin hakemlere nasıl ve ne diyerek bağırdığını anımsayın. Yani toplumumuzdaki gizli eşcin­sellik üzerine bir soru işareti koymak sanırım iyi olur. Bu konuda iki fıkra anlatmak istiyorum.

Kapı çalınınca iri yan bir adam kapıyı açmış. Karşı­sında elinde anket defteri ile bir genç kız, "eşcinsellik üze­rine bir anket yapıyorum, fikrinizi öğrenebilir miyim" de­miş. İri yan adam kaşlarını çatmış ve, "ben öyle şeylerden anlamam bacım, bizim hanımı çağırayım da,'o konuşsun" demiş ve içeri seslenmiş, "ismaiiiil".

O zamana kadar hiç eşcinsel ilişkisi olmamış bir yaş­lı efe, çok merak ettiği için genç efeden kendisini yapma­sını istemiş. Genç efe de saygısından dolayı korkmasına rağmen mecbur kaldığı için yaşlı efeye karşı aktif eşcinsel ilişkiye geçmiş, ilişki sırasında yaşlı efenin gözlerinden yaşlar akmaya başlamış. Bunun üzerine genç efe endişe ederek, "efem canını mı acıttım?" diye sormuş. Yaşlı efe de, "yok yok ona ağlamıyorum. Şimdiye kadar niye denememişim diye ağlıyorum" demiş.

Kadınların bulunmadığı bazı koşullarda, örneğin ha­piste veya denizde (denizcilerin meşhur fıçı nöbeti esprileri), başka koşullarda normal kalabilecek erkekler de eş­cinsel ilişkilere girebilirler. Buna geçici eşcinsellik denir. Fenichel bu konuda "gizli olarak her erkek bu tip eş seçi­mine yeteneklidir. Ancak eğer kadın bulunamıyorsa ikinci seçimi erkekler olur" diyor. Yine bu konuda Fenichel, "bir kimse için dişi ve erkek cinsel organlan arasındaki fark olağadışı bir önem kazandığında ve bu kimsenin diğer in­sanlarla ilişkisi her yönüyle bu insanların cinsiyetine bağlı olduğunda, bu kişi güçlü bir kastrasyon kompleksinin al­tında demektir" diyor. Bu yorumlamadan yola çıkarak "günümüz toplumunda erkeklerin çoğunda kastrasyon kompleksi bulunuyordur" dersem, umarım hata yapmış ol­mam.

Hemen bütün anne-babalar oğullarının heteroseksüel olmasını arzu ederler. Ancak bir çok zaman farkında ol­madan yapılan bazı anne-baba davranışları erkek çocuğu­nun eşcinselliği benimsemesine neden olmaktadır. Daha Önce, "cinsel kimliğin benimsenmesi" bölümünde bahsetti­ğim gibi, çocuklar 3-6 yaşlar arasında Oedipal dönem de­nen bir aşamadan geçerler. Sağlıklı ve dengeli bir anne-babanın oğlu, onların sağladığı destek ve önderlik sayesin­de kişiliğini geliştirir ve Oedipal dönemi normal bir şekil­de aşarak yetişkin döneme ulaşır. Sağlıksız, dengesiz ve ruhsal sorunları olan bir anne-babanın oğlu ise Oedipal dö­nemi olumlu bir şekilde aşamaz. Bu dönemdeki olumsuz­luklar ise yetişkin yaşamında izler bırakır, işte birçok eş­cinselliğin kökeninde de bu dönemin olumsuzlukları yatar. Bu olumsuz anne-baba tutumlarını E. Geçtan şöyle demiştir.

"Kendisi doyum bulamamış anne ya da baba, bu ba­ğımlılık gereksinimlerinden ötürü, kendisine bağımlı bir diğer insanın varlığına katlanamaz, çocuğuna itici, redde­dici tutumlar geliştirir. Bozuk insan ilişkilerinden kaynaklanan yalnızlığını, çocuğunu kendisine bağımlı bırakarak gidermeye çalışır. Anne özellikle kocası ile ilişkilerinde doyumsuz ise, bilincinde olmadığı bazı davranışları ile ço­cuğuna karşı baştan çıkarıcı tutumlar geliştirebilir. Bu tu­tumlar çocuğun hayranlığını kazanma çabalarından, gös­termeciliğe değin türlü biçimlerde ortaya çıkabilir. Kimi anne karşı cinse karşı geliştirmiş olduğu kızgınlık ya da imrenme duygulan nedeniyle, çocuğunu hadımlaştırıcı tu­tumlar geliştirebilir. Öte yandan egemen bir annenin varlı­ğı karşısında silik ve bağımlı kalan bir baba, erkek çocu­ğuna gerekli özdeşim imgesini sağlayamaz. Katı, sert ve cezalandırıcı bir baba ise çocukta hadımlaştırılma karmaşasının pekiştirilmesine yol açar. Bazı anneler, babayı ço­cuğa karşı kıskanarak bu duygunun daha da yoğunlaşması­na neden olurlar".

Bu bölümde erkek cinselliği ile ilgili genel görüşleri­mi ve buna neden olan etkenleri anlatmaya çalıştım. Ko­nunun başında değindiğim gibi, ön yargılarımdan ne derece sıyrılabildiğime siz okurlar karar vereceksiniz. Tabii ki bü­tün bu genel bilgilerden sonra da, nasıl bir yol izleyeceği­nize yine siz karar vereceksiniz.

Ben; birçok zaman bir şeyin yanlışını yapmanın doğrusunu yapmaktan daha zor olduğuna inanıyorum. Çocukların cinsel eğitim için de bu inanışın doğru olduğunu sanıyorum. Umarım aynı şekilde düşünüyoruzdur.