Escinsel Kadinlar

Kadın Eşcinselliği ve Eşcinsel Kadınlar

Eşcinselliğin oluşumu kadınlarda ve erkeklerde fark­lı yol izledikleri için kadın eşcinselliği ayn olarak ele alın­dı. Bir başka kadınla cinsel ilişkide bulunan ve uyarılan kadına sevici (lezbiyen) denir. Lezbiyen kelimesi Lesbos (Midilli) adasında yaşamış Sappho adlı, kadınlar arası aş­ka dair şiirler yazan bir şairin anısından gelir. Toplumlar erkek eşcinselliğine oranla kadın eşcinselliğini biraz daha hoşgörü ile karşılarlar. Adeta görmezliğe, bilmezliğe geli­nir. Eşcinselliğe karşı önyargılı olanlar da dahil olmak üzere günümüzde genellikle lezbiyen ilişkilerden erkekler arası eşcinsel ilişkilerde olduğu gibi rahatsız olunmaz. Si­nemalarda oynayan birçok erotik filmde erkek eşcinsel ilişkilere kesinlikle rastlanamazken lezbiyen ilişki içeren sahnelere sık sık rastlayabilirsiniz. Bu tür sahneleri de in­sanlar genellikle rahat rahat izlerler. Kadınlar arası eşcin­sel ilişkiye karşı bu hoşgörü tebessüm nereden kaynaklan­maktadır?

Feodal toplumlardan bu yana ataerkil aile düzeni ge­çerlidir. Yani ailede ve toplumda erkek egemenliği söz ko­nusudur. Erkekler kadınları malları gibi gördükleri için onların başka bir erkekle ilişkiye (zina) girmesine karşı soyun bozulacağı, mirasın dağılacağı kaygısıyla yoğun tepkiler geliştirmişlerdir. Bu nedenle erkeğin soyunu, mi­rasını etkilemeyecek olan lezbiyen ilişkiye fazlaca tepki gösterme gereğini hissetmemişlerdir. Hatta bu konu ka­nunlarımızda da vardır. Karısını başka bir erkekle sevişir­ken yakalayan bir koca zina nedeniyle boşanabilirken, lezbiyen ilişki sırasında yakalarsa bu durum zina sayılmıyor. Kanunlarımıza göre zina olması için kadın cinsel organına erkek cinsel organının girmesi şart oluyor. Bu kara mizahı bir fıkra ile noktalamak istiyorum.

Karadenizli temel NewYork'a gitmişti. Girdiği barda güzel bir kadınla arkadaşlığa başlamıştı. Çeşitli konular­dan konuşarak uzun süre sohbet etmişler. Gece geç vakit Temel kadına ondan çok hoşlandığını, çok beğendiğini ve sevişmek istediğini söylemiş. Kadın da, Temelden çok hoşlandığını ancak Temelle sevişmesinin mümkün olamayacağını söylemiş. Temel İsrar ile bunun sebebini sormuş. Kadın bunun üzerine, "seninle sevişemem çünkü ben lezbiyenim" demiş. Lezbiyenliğin ne olduğunu bilmeyen Te­mel bunun anlamını sormuş. Kadın da "yani ben lezbiyen olduğum için kadınlarla sevişmeyi severim" demiş. Temel de bunun üzerine, "iyi o zaman hiç bir sorun yok, çünkü ben bin kere daha lezbiyenim" demiş.

Toplumlarda lezbiyen ilişkiye karşı bu "aşırı tepki olmamasına" rağmen erkek eşcinselliğine oranla lezbiyen ilişkiler daha az sayıdadır. Kinsey'in araştırmalarında ABD'de erkeklerin eşcinsel ilişki kurma oranı %50'ye varırken, kadınlarda ancak %28 lerdedir. Tabii ki Türk toplu­muna ilişkin doğru rakamları elde etmek mümkün değil. Karşı cinsle ilişkilerin çok kısıtlı olduğu yerlerde, örneğin kızlara ait yanlı okullarda ve hapishanelerde bu durumun çok yaygın olduğu kabul edilir.

Ancak lezbiyen ilişkiyi heteroseksüel ilişkiden tama­men ayrı düşünmemek gerekir. Pomeroy'un dediği gibi "bir genç kız başka bir kıza karşı cinsel istek duymuş ve onun tarafından uyarılmışsa erkek çocuklarla ilişkiye gire­mez demek değildir. Dondurmayı seven bir kız pekâlâ pastadan da hoşlanabilir". Bir kadın bir veya birkaç defa eşcinsel ilişkiye girmiş olabilir ama erkeklerle de beraberligi olmuştur. Böyle bir durumda belirleyici faktör eşcinsel ilişkilerin olup olmaması değil, karşı cinsle olan ilişkileri­ne oranıdır. Yani önemli olan kızlarla ilişkisinin olup ol­maması değil, erkeklerle ilişkisinin ne olduğudur. Aslında herkesin şu veya bu derecede gizli eşcinsel eğilimleri var­dır, ancak bu eğilim kimi zaman bilinçdışıdır, kişi farkında bile değildir, bazende değer yargılarından dolayı böyle bir şeye kalkışmaz.

Toplumumuzda bir çok kişi lezbiyen ilişkide bir ta­rafın erkek, diğer tarafın da kadın rolü oynadığını sanır. Bu genellikle böyle olsa da, aslında her ikisi de her iki ro­lü oynarlar.
Kadınlar niçin eşcinsel ilişkilere girerler? Bu soruya da erkek eşcinselliğinde verdiğim yanıtı vereceğim. Bazı kişilerde hormonal, biyolojik etkenler sorumlu olsa da ço­ğunluğunda yaşam ile ilgili eğitimsel uygulamalar sorum­ludur. Bunlar da çocukluk çağındaki hatalı çevre ve anne-baba tutumlarıdır.

Her insanın ilk sevgi nesnesi annesidir. Erkeklerin aksine olarak kız çocuğunun ilk ilişkisi kendisiyle aynı cinsten olan bir nesne yani annesi iledir. Yetişkin yaşa ge­lindiğinde karşı cins ile ilişkilerinde sorunlar çıkıp hayal kırıklığına uğradığı durumlarda bazen bu ilk eşcinsel ilişki sembolik olarak yeniden canlanabilir. Kadında babaya yö­nelik ilgi baba ile özdeşmeye dönüşebildiği gibi anneye (kadına yönelik ilgiye de gerileyebilir. Bir diğerinde de baba ile özdeşleşme sonucu, anneyi babanın sevdiği bi­çimde sevme isteği gelişir. Bu tür kadınlar genellikle er­keksi tutumlar geliştirirler. Erkeklere özgü uğraşlar seçe­rek onlarla yarışma durumlarına geçerler. Freud bunlarda penis kıskançlığının bulunduğunu ve babaları ile özdeşleş­miş bu tip kadınlar için penisli kadın anlamına gelen "fal-lik kadın" terimini kullanmıştır.

Kimi zaman da kadınlarda sıklıkla görüldüğü gibi (feodal değer yargılarının etkisiyle) bir kız çocuğu doğurmak küçültücü bir olay gibi karşılanır. Hatta bazen de çev­reden aşağılanır. (Oysa çocuğun cinsiyetini belirleyen erkekden gelen kromozomlardır) Böylece kadınlık kimliğini benimseyememiş ve kadınlığından nefret eden bir anne, kendisine kadınlığını her an anımsatan kız çocuğuna karşı bilinçdışı bir nefret geliştirebilir. Ayrıca anne evliliğinde mutsuzsa, sürekli olarak kocasını ve erkekleri kötüleyerek bu duygulan kız çocuğuna aşılayabilir. Bunun sonucunda da kız çocuğu kadınların zayıf, erkeklerin ise güçlü olduğu şeklinde bir değer yargısına kapılır. Erkeklere karşı kızgın­lık duygulan veya güçlü babasına özenerek erkek gibi davranma eğilimi geliştirebilir. Annesi gibi ikinci sınıf bir kadın olma verine "erkek gibi olma" rolünü benimseyebi­lir.
Bazı anne-babalar da kızlarını çocukluklarında çok özgür bırakırlar. 12-13 Yaşına gelinceye kadar kız çocuğu sokakta yaşın erkek arkadaşlarıyla beraber özgür bir şekilde atlar, zıplar ve oynar. Bu dönemde aile de hiç bir baskı yapmaz. Ancak 12-13 yaşlarında ilk adetini görüp meme­leri de büyümeye başlayınca aile birdenbire kızlarına karşı tutumlarını değiştirirler. Baskı uygulayarak oyun oynama­sına, sokağa çıkmasına yani özgürlüğüne engel olurlar. Böyle bir genç kız, özgürlüğüne engel olan tutucu ahlak kurallarına lanet edeceğine, sanki bütün suçlu büyümeye başlayan memeleri gibi, cinsiyetine ve dişiliğine lanet ede­bilir.

Tabii ki bu duygular içindeki kadınların hepsi de eş­cinsel olmaz. Ama uygun ortam ve koşullar içinde bir kıs­mı da eşcinsel olabilir. Bunların bir kısmı evlenir. Ancak bunlar için de kocası ile cinsel ilişkide bulunmak bir an­garya gibidir.

Anne baba olarak eğer kızınız veya oğlunuzda böyle bir eğilim hissederseniz yapacağınız en doğru davranış ona karşıt cins ile beraber olma olanağı vermenizdir. Ço­cuğunuzun eşcinsel olmasını engellemenin en pratik yolu onun karşıt cinsten arkadaşlarıyla beraberliğine engel olmamaktır.

Çocukluk çağında çocuğunuzu istediğiniz doğrultu­da eğitebilirsiniz. Cinsel açıdan normal ve sağlıklı olması önemli oranda sizin elinizdedir. Bütün yapacağınız doğru bir eğitim vermenizdir. Bir önceki bölümde de belirttiğim gibi doğru eğitim aslında daha kolaydır.